27 Ekim 2007 Cumartesi

Çocuk Tutuk Evinde Fotoğraf Çalışması

ÇOCUKLARLA BİR DENEYİM;
ELMADAĞ ÇOCUK TUTUKEVİ’NDE FOTOĞRAF ÇALIŞMASI


Yaşamınızın en deli çağlarını, yani ilk gençliğinizi dört duvar arasında geçirmek zorunda kaldınız mı? Şu ya da bu nedenle özgürlüğünüz elinizden alındı mı?

Bunu yaşayan ve yaklaşık 70 çocuğun kaldığı Elmadağ Çocuk Tutukevi’ nde Adalet Bakanlığı Çocuk Şubesi ve Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı Ankara Şubesi ile birlikte bir çalışmaya giriştik. Bu bir deneyimdi benim için. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman eğlenceli bir deneyim.

İlk olarak 2000 yılı Temmuz ayında gittim Elmadağ Çocuk Tutukevi’ ne. Bir dia gösterisi yapmam istenmişti. Tutukevi içindeki kütüphane salonunda, çocuklara Almanya’ da çektiğim diaları gösterdim. Yedi ayrı yatakhaneden sırayla geldiler. İzlediler ve çıktılar. Kiminden hiç tepki alamadım. Kimi ise kalmaya ve konuşmaya meraklı idi. Fotoğraflar hakkında sorular soruyorlardı. Fotoğrafçılık hakkında, fotoğraf makinem hakkında. Sabırla yanıtladım hepsini. Ve en son gelen grubun arasında birkaç yıldır dışarıda fotoğraflarını çektiğim bir çocuğa rastladım. Ayak üstü hemen hikayesini anlattı bana. Neler yaptığını sordum. “ Hiçbir şey ” dedi. Bir şey yapmak istemiyordu. Ebru kursunun sertifika töreni vardı o gün, ona da katılmamıştı. Resim kursu da ilgisini çekmiyordu. Peki ya fotoğraf? Ben geleceksem “ olur” dedi. Dışarıdayken, çektiğim fotoğraflarından vermiştim ona birer tane. Hatta dostları ile birlikte bana poz bile vermişlerdi. Çocuk Tutukevi’ nde fotoğraf kursu düzenlemek fikri böyle bir konuşmanın ardından gelişti. Dışarıda, çok istememe rağmen bir şey yapamamıştım onun için. Sığınma evine aldıracaktım ama bir türlü bürokrasiyi aşamamıştım. Ve sonra yazışmalar yapıldı. İzinler alınmaya başlandı. Bu arada Elmadağ Çocuk Tutukevi tadilata alındı. Açıldığında ve biz kurslara başladığımızda benim çocuk yoktu aralarında. Sordum, başka yere gitmek istemiş, göndermişler.

Mart 2001’ de, arkamıza büyük bir medya ordusunu alarak ilk dersimizi yaptık. Çocuklar şoktaydı. Böyle bir ilginin neden olduğu şeyi anlamaya çalışıyorlardı. Susup kaldılar hep birlikte. İlk dersimiz fotoğrafın tarihi idi. Mister Talbot ve Mösyö Daguerre onlar için telaffuzu zor iki isimdi. Ama herkes Kodak’ ı biliyordu. İşe nasıl başladığını anlattım. Şaşırdılar. Sonra diğerlerini anlattım. Agfa, Fuji, Orwo v.s Sonra da makineler. Ben anlatıyordum, onlar kollarını kavuşturmuş dinliyordu. Sonradan öğrendim ki, en iyisi ilkokul mezunu olan çocuklarmış bunlar. Doğru dürüst yazamıyorlar ve çabuk sıkılıyorlardı.

İkinci hafta bir şok yaşadım. Üç çocuk tahliye olup gitmiş, yerlerine beş çocuk daha gelmişti. Yeniden başa döndüm. Ama bu rutin hiç bozulmayacaktı. Bunu bir, iki hafta sonra anladım. Beş gidiyor, dört geliyor, altı gidiyor, dokuz geliyordu.

Sonuçta bu düzene (ya da ders ortamındaki düzensizliğe) uygun bir sistem geliştirmek fikri ortaya çıktı. Mümkün olduğu kadar çok görsel malzeme kullanmaya çalıştım. Ama bunlar da beni istediğim yere götürmüyordu. Mecburen bir süre teorik eğitimi sürdürdüm. Çünkü istenilen çalışmayı yapacak malzememiz yoktu. Çok sıkı bir kampanya ile fotoğraf makineleri ve ekipmanları toplamaya başladık. İstanbul’ da, o aralar kuruluş aşamasında olan Fotoğraf Vakfı’ ndan 12 tane fotoğraf makinesi geldi. Sonra peş peşe agrandisörler ve gerekli parçalar. Kullanılmayan tüm fotoğraf makinelerini toplamaya başladık.

Yeni düzenlemeye göre, sürekli değişen çocukları gözönünde bulundurarak ilk hafta fotoğraf makinesinin tanıtılması ve kullanımı, ikinci hafta kompozisyon (görüntü düzenleme ) bilgisi, üçüncü hafta orada çekilen filmlerin yıkanması ve son haftada da baskı çalışması yapılmasına karar verdik.

Bütün çocuklara fotoğraf makinesi temin etmek zor olduğu için bir süre daha teorik derslerle çalışmayı sürdürdük.

12-15 yaş grubundaki çocukların eğitime daha istekli ve daha açık olduklarını gözlemledik. 16-17 yaş grubundaki çocuklar ise daha asi davranışlar sergiliyorlardı. Bu biraz da üstünlüğü ele geçirmek ve baskın güç olduklarını ispatlama çabasından kaynaklanıyordu. Dikkatlerini fotoğrafik konulara yöneltmek için eğlenceli bir anlatım yöntemi uygulayıp, bir takım sorularla dikkatlerini çekmeye çalışıyordum. Örneğin, magazin fotoğrafçılığı hakkında konuşup, bir mankenin fotoğrafını çekmek isteyip istemediklerini soruyordum. “ Nasıl çekerdin, niye o açıyı kullanırdın? ” gibi bir takım sorular genel olarak ilgilerini çekiyordu. Yanımda götürdüğüm fotoğraflar hakkında konuşmalarını ve hatta bazen yazmalarını istiyordum. Aktif katılım sağlandığında dikkatleri fotoğraf konusuna çekmek daha kolay oluyordu.

Kimi zaman çocuklar “ Ben bu konuyla ilgilenmiyorum ama sen benimle ilgilen” der gibi argo konuşarak dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Dikkati çekmek, konuyu dağıtmak ve kendi istediklerini yaptırmak için uğraşmalarına rağmen, en hırçın öğrenci bile bir süre sonra, anlatılan şeylerin en azından “yeni” ve “ilginç” olduğunu düşünüyordu. Bu sıkıcı konuyu ilginç hale getirmek için kimi zaman fotoğraf fıkraları uydurup onların dikkatlerini çekmeye çalışıyordum.

Fotoğraf makineleri ve uzun süren bir bağış kampanyasının ardından temin edilen filmlerle birlikte çocuklar daha istekli oldular. Makinelere pil ve film taktıktan sonra dağıtımını yaptık ve ilk çekim konuları biz olduk. Sonra objektifi birbirlerine yönelttiler. Özellikle istediğimiz şey, yalnızca yaşam alanlarını görüntülemeleriydi. Birbirlerini çekmek istediklerinde ise yüzlerini saklamaları gerektiğini söyledik. Fotoğrafta yüzü görünen bir arkadaşları olursa onu yalnızca anı fotoğrafı olarak basacaktık. Diğer fotoğrafların ise sergiye girme şansları vardı. Çünkü bu çalışmanın sonucunda bir sergi açmayı düşünüyorduk.

Filmlerin siyah-beyaz olması biraz canlarını sıktı. Ama sonuçta “ fotoğraf, fotoğraftır ” diyerek üstelemediler. Makinelerin dağıtımından bir saat sonra çocuklardan biri gelip “ Ben bitirdim ” dedi. Hatta iki çocuk, birbirlerini çektiklerini ve çok eğlendiklerini söyledi. Biri beyaz çarşafa sarınıp kefen giymiş gibi yere uzanarak poz vermişti. Bir diğeri yapmış olduğu resimlerin fotoğrafını çekerken bir başkası, arkadaşından kolundaki dövme ve yaraların fotoğrafını çekmesini istiyordu.

Çocuklarla dostluk kurma aşamasında yaptığımız çalışmalardan biri de, onlarla spor yapmaktı. Tutukevi’ nde kullanılmadığı için köşeye atılıp kalan bir pinpon masası vardı. İki raket ve birkaç top alıp, işler hale getirdim. İlk yaptığım maçlarda hepsine yenildim. Hatta en kötü oynayana bile. Yenilmek, hiç bu kadar zevkli olmamıştı. Sonraki aşamalarda voleybol maçları da yapmaya başladım. Orada da yenilmek için zayıf takımlara katılıyor ve yenilmeye özen gösteriyordum. Yine de tüm maçlar kıyasıya geçiyordu.

Filmlerin yıkanma aşamasında,tüm çocuklara yetecek kadar karanlık oda malzememiz olmadığını üzülerek farkettik. Her çocuk için bir spiral ve her iki spiral için de bir yıkama tankı gerekiyordu. Temin edebilir miyiz diye çok uğraşmama rağmen olmayınca filmlerin büyük bir kısmını ben dışarıda yıkadım. Elmadağ’daki çalışmamızda ise her koğuştan bir ya da iki çocuk filmlerini kendileri yıkadılar.

Nihayet baskı aşamasına gelindiğinde, çocuklara ilk yaptırdığım şey fotogram gibi film kullanılmayan özel bir baskı tekniği oldu. Ellerine geçen herşeyi fotoğraf kartının üzerine yerleştirerek izlerini elde etmeyi denediler. Tesbih, çakmak, sigara, el ve hatta abartarak yüzlerini kendilerine malzeme yaptılar. Sonuçlar ve çalışma oldukça keyifliydi. Kırmızı ışığın altında çalışmak onları mutlu ediyordu. Her aşamada çalışmaya katılmak isteyen çocuklar vardı. Sonuçlar ortaya çıkınca daha da artan bir istekle sarılıyorlardı yaptıkları işe. Çünkü işin sıkıcı yanı sona ermiş, uygulama aşamasına gelmiştik.

Normal baskıya geçildiğinde ise, ben onlardan daha çok heyecanlıydım. Çok güzel fotoğraflar çıkmıştı ortaya. Oluşturmayı düşündüğümüz fotoğraf sergisi için gereken baskıları kendilerinin yapmasını istiyordum. Ama bağış olarak gelen kartlar bayat çıkınca tüm hayallerim suya düştü. Çıkan sonuçlar hep çamur gibiydi. Ve bu karttan kaynaklanıyordu. Siyahı ve beyazı görme şansımız olmadı. Ama geliştiricide ortaya görüntü eşliğinde birbirleriyle yarışa girmeleri, en güzel fotoğrafın kimin olduğu konusunda hararetle tartışmaları görülmeye değerdi. Yapacak bir şey yoktu. Bu fotoğrafları sergide kullanma şansımız olmadığından her fotoğrafı sahibine verdik.

Yaz sezonu gelip de çalışmayı bitirmemiz gerektiğinde bile bir türlü vazgeçmedik bu işten.sık sık gidip geldik. Ve şimdi, bu fotoğrafları sergiye hazırlıyor ve bu senenin programını yapmaya çalışıyoruz.

Tabii ki çocuklar değişti.. Eskiler gitti ve yerlerine yenileri geldi. Çocuk Tutukevi’nin tamamen boşalmasını beklemek bizim için bir ütopya belki. Ve belki sorunu dışarda, bu çocuklar içeri girmeden çözmemiz gerektiğini biliyoruz. Yapacağımız çalışmada artık hangi zorluklarla karşılacağımız, bunları nasıl aşacağımızı daha iyi biliyoruz. Bir de, insanlar daha duyarlı ve daha yardımsever olsalar.. Bu çalışma medyada yankı bulmayacak belki. Yardımseverleri reklam da etmeyeceğiz.. Ama çocuklar için bir film, çocuklar için bir yıkama tankı, bir küvet, bir paket fotoğraf kağıdı ve banyolarını alsalar..

Şu çocukları toplum olarak bir kenara itmekten vazgeçsek.. Onlara, yanlarında olmasına alışık olmadıkları anneleri, babaları, abileri, ablaları, amcaları, dayıları, halaları, yengeleri gibi sahip çıksak..

Ey insanlar.. Birbirimizi bir sevebilsek..

Cengiz Oğuz Gümrükçü

Ankara, Aralık 2001

AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği) 2001 Mart ayından bu yana Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ve Adalet Bakanlığı ile ortak bir çalışmaya girerek Elmadağ Çocuk Tutukevi'nde bir pilot çalışma başlattı.

Burada bulunan çocuklarla bir fotoğraf çalışması yapmaya başladık. Dersleri ben veriyorum. Uzun bir sürecin ardından çocuklarla iletişim kurmayı başardık. Geride bıraktığımız yaklaşık dokuz aylık süreçte otuzun üzerinde çocukla teorik çalışma yaptık. Bunların yirmisinden fazlası tahliye oldu. Çalışmayı teorik aşamadan kurtarıp pratik çalışmayı da başardık. 2002 yılında bir de fotoğraf sergisi açmayı planlıyoruz. Ancak, yeni dönemde kullanabileceğimiz film, kart ve geliştirme banyoları ihtiyacımızı bir türlü gideremedik. Kullanmadığınız kompakt makineleri, elinizde duran fotoğraf malzemelerini (flaş, filitre, film, banyo, kart, tripod, tank, spiral vs.) bana, vakfa ya da Afsad’a ulaştırırsanız, çalışmamıza destek vermiş olursunuz.

Hepsinden daha önemlisi ve acil olanı ise yeni başlayan eğitim döneminde yine bu çocukların ihtiyacı olan defter, kalem, silgi, mektup kağıdı ve ajanda gibi kırtasiye malzemelerini de temin etmeye çalışıyoruz. Bu çocukların okuyabileceği türden öykü ve romanlarınızı vererek bu çocukları yeniden topluma kazandırmak için büyük bir adım atmış olursunuz. Daha dostça yarınlar için çekmece, dolap ve kütüphanelerinizi lütfen karıştırın.

Elmadağ’daki çocuklar adına sevgi ve dostlukla

Cengiz Gümrükcü



fotografya.gen.tr 'den kopyalanmıştır.

24 Ekim 2007 Çarşamba

Gölge fotoğrafları / Fotoğraf / Milliyet Blog


Gölge fotoğrafları / Fotoğraf / Milliyet Blog:
18.01.2007 - 23:14

Fotoğraf makinesi hep elimde olduğu için benim hiç fotoğrafım olmadığını sanırlar. Oysa fotoğraf arşivimde binlerce fotoğrafım vardır, gölgemin fotoğrafları... Fotoğraf çektiğim yerlerde gölgemi görmüşsem mutlaka birkaç kare fotoğrafını çekerim. Bu dijital dönemde edindiğim bir alışkanlık değildir, film kullandığım zamanlarda da filme kıyıp gölge fotoğrafları çekerdim.

Yalnızca kendi gölgem değildir fotoğraflarımdaki, başkaları da vardır. Gölgelerin fotoğraflarını çekmek için izin almak da gerekmez. O gölgeler arasından kendimi ve bildiklerimi tanırım. Gölgeler sahibinin fotoğrafı değildir ama sahibinin izlerini taşır. Benim gölgem benim kadar kilolu görünmez ama benim gibi durur. Gölgelerimde fotoğraf makinasının izleri vardır, kendisi görünür, görünmezse de kollarım onun ellerimde olduğunu ele verir.

Her saatin gölgesi farklıdır. sabah erken veya akşama doğru gölgeler uzun boylu olur. O gölgelerde son zamanlarda kendini pek belli eden göbeğim de görünmez. Öğle vakti de gölge fotoğrafı çekilir, gölgeyi düşürecek bir yer buulunmuşsa.

Fotoğraflardaki kimi gölgeler istenmeden çekilmiştir ve o gölgeleri hiç sevmem. Güzelim fotoğrafları bozmuştur. Benim sevdiklerim istediğim yerde oluşmuş, isteyerek çektiğim gölgelerdir. Limandaki beton blokların üzerindekiler, suyun üzerinde yansıyanlar, karlı günde parlayan güneşin kar üzerine düşürdüğü gölgeler, kumların, çakılların, yosunların üzerindeki gölgeler başka başka görünür. Çatıların üzerinde, evlerin duvarındaki gölgeler oralarla bütünleşir.

Siz de kendinizin ve sevdiklerinizin gölgelerinin fotoğraflarını çekin, onları çok seveceksiniz.

20 Ekim 2007 Cumartesi

Hareketli Fotoğraflar



Fotoğrafın en basit, eğlenceli özelliklerinden biri zamanı durdurması ve belli bir anı yakalamasıdır. Enstantane ayarını değiştirerek çok güzel etkiler yaratabilirsiniz. Fotoğraf belli bir anı yakalar fakat fotoğraf çekerken kullandığınız teknik objenin hareketli olduğunu gösterebilir. Örneğin, enstantane süresi biraz uzatılırsa, halı dokuyan bir işçinin elleri net görülmeyecek ve fotoğrafa bakanlar ellerinin hareketli olduğunu düşünecektir.

Fotoğrafa yeni başlayanlar, hareketli bir konu ile karşılaştıklarında akıllarına ilk gelen şey yüksek enstantane kullanarak bu hareketi dondurmaya çalışmaktır. Hatta yalnızca yeni başlayanlar değil, pek çok ileri düzeydeki fotoğrafçı da hareketli konularla karşılaştıklarında aynı davranışı sergiler. Gerçekten de, hareketli konuların görüntülenmesinde en sık başvurulan yöntem, hareketi dondurmaktır. Bu yaklaşımın sıklıkla denenmesini anlamak zor değildir. İnsan gözünün algılayamayacağı kadar kısa süreli bir anı ölümsüzleştirmeye çalışmak, gerçekten heyecan vericidir. Oysa, ortaya çıkan fotoğraflar dikkatle incelendiğinde, bu fotoğrafların önemli bir bölümünde hareketi dondurmuş olmanın anlatıma özel bir katkısının olmadığı görülür. Hızla giden bir otomobili yüksek enstantane kullanarak dondurmaya çalışmak belki fotoğrafçı için ciddi bir çabadır, ama ortaya çıkan görüntünün etkisi yok denecek kadar azdır. Çünkü otomobil sanki duruyor gibidir. Duran bir otomobil ise daha kolay bir biçimde zaten çekilebilmektedir. O zaman fotoğrafçının çabası boşa mı gitmektedir?
Evet, böyle bir konuyu yüksek enstantane ile çeken fotoğrafçının çabası boşa gitmektedir. Tabii ki yüksek enstantane kullanılarak çekilmesi gereken yığınla konu vardır ve bu şekilde çekilen çok başarılı fotoğraflar da bulunmaktadır. Ama ilerlemekte olan bir otomobili, bir bisikleti ya da bir at arabasını bu şekilde görüntülemenin hiç bir özel anlamı yoktur. Üstüne üstlük, arka plandaki bir sürü ıvır zıvır gereksiz ayrıntı da belirginleşerek konunun etkisini azaltır. Bu tür konuları görüntülerken özel bir anlatım tekniğinden yararlanmak, “panning” olarak bilinen “kaydırma tekniği”ni uygulamak çok daha doğru olur. Hangi fotoğrafın yüksek enstantane ile, hangisinin düşük enstantane ile çekilmesi gerektiğine karar vermek gerekir. Bunun için hareketi iyice gözlemlemeniz gerekir. Havadaki konuları dondurmak, yerdeki konuları ise kaydırma tekniği ile çekmek uygundur.

Kaydırma tekniği dediğimiz anlatım yöntemi, bakış yönümüze dik olarak gerçekleşen hareketlerin görüntülenmesinde kullanılan etkili bir yöntemdir. Bakış yönümüze dik derken, önümüzden geçip giden (soldan sağa, sağdan sola, yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya) hareketli bir konuyu kastediyorum. Koşan bir atlet, hareket halinde bir otomobil, bisiklet ya da at arabası, hatta pencereden düşen bir saksı, kaydırma tekniğinin konusu olabilir. Yeter ki bütün bunlar üzerinize doğru geliyor olmasın; önünüzden geçip gitsinler. Onlar önünüzden geçerken, siz de boş durmayın ve fotoğraf makinenizle konuyu izleyin! İşte işin püf noktası burada: Hareketi izleyin! Hareketle aynı yönde fotoğraf makinenizi kaydırın.

İşin Tekniği Nedir Peki
Kaydırma denilen bu yöntemin en önemli özelliği hareket eden konuyu hareketsiz, aslında hareketsiz olan arka planı ise hareketliymiş gibi bulanık göstermesidir. Bu anlatım tekniği, hareket eden konunun fondan sıyrılarak öne çıkmasını sağlar. Bütün yapmanız gereken, hareketli konuyu fotoğraf makineniz ile izlemektir. Bu işlemi, kamerayı elde tutarak yapabileceğiniz gibi, bir tripod ya da monopod üzerine bağlıyken (ama istediğiniz yönde hareket edebilir şekilde) de yapabilirsiniz. Bunu yaparken, konuyu sürekli olarak kadrajınızın içinde aynı noktada tutmaya çalışmalısınız. Konunun net ve belirgin olabilmesi için bu gereklidir. Konuyu bir süre izledikten sonra ve kamerayı da aynı hızda kaydırırken deklanşöre basın. Ama deklanşöre bastıktan sonra kameranın hareketini sert bir şekilde kesmemek için fotoğraf çekim işleminin bitimine kadar kaydırma hareketini sürdürün. Bu tekniğin doğru olarak uygulanabilmesi için kameranın, deklanşöre basıldıktan sonra da konuyu düzgün bir biçimde izlemesi gerekir. Kaydırma yapılarak çekilecek olan fotoğrafların ışık ölçümünü yaparken kullanılması gereken yöntem, önce enstantane değerinin seçilmesi daha sonra da bu değere karşılık gelen diyafram değerinin belirlenmesidir.



Kaç Enstantane?
Kaydırma hareketine başlamadan önce, düşük bir enstantane seçmemiz gerekir. “Evet, ama kaç enstantane?” İşte 10 puanlık bir uzmanlık sorusu! Kaydırma tekniğinde kullanılması gereken düşük enstantane değeri bir kaç değişkene bağlı olarak değişir. Bunlardan bir tanesi hareketin hızıdır. Saatte 250 km ile giden bir yarış otomobili ile saatte 25 km hızla koşan bir atlet için aynı enstantane değerini kullanmak doğru olmaz. Yani, daha hızlı bir hareket söz konusuysa “görece” yüksek bir enstantane, düşük hızlı bir hareket söz konusuysa “çok düşük” bir enstantane kullanılmalıdır.
Bir başka değişken, konunun bize yakınlığı ya da uzaklığıdır. Konu bize çok yakınsa, hareketin açısal hızı oldukça yüksek demektir. Yani “görece” yüksek bir enstantane değeri gerekir. Oysa konu bizden uzaklaştıkça açısal hız azalacağından, oldukça düşük değerler kullanmak gerekir.
Objektifimizin odak uzunluğu da önemli bir değişkendir. Uzun odaklı bir tele objektif kullanmakla, kısa odaklı bir geniş açılı objektif aynı enstantane değerinde farklı etkiler yaratırlar. Tele objektif için düşük bir değer olan 1/8 saniye, geniş açı için o kadar düşük değildir. Geniş açı için 1/2 saniye istediğimiz etkiyi verebilirken, tele için bu değer çok düşük kalabilir. Ama genel olarak, uzun odaklı bir objektif kullanırken “görece” yüksek enstantane kullanmamız gerektiğini söyleyebiliriz.
Elbette ortamdaki ışık düzeyi ve kullandığımız filmin ASA’sı da istediğimiz etkinin oluşmasında birer değişkendir. Yazın, havanın açık olduğu bir öğlen vakti, ortamdaki ışık o kadar yüksek olacaktır ki, istediğiniz etkiyi yaratacak olan 4, 8 gibi enstantaneleri kullanamazsınız. Diyaframı ne kadar kısarsanız kısın, istediğiniz enstantaneye düşemezsiniz. Ortamdaki ışık değerlerinin daha düşük olacağı mevsim, saat ve meteorolojik koşulları beklemek daha doğru olacaktır. Düşük ASA’lı film kullanmak da bir çözümdür. Işık yoğunluğunu azaltan filtreler (neutral density, polarize) de işe yarar. Hatta bunların tümünü birlikte kullanabilirsiniz.
Sonuç olarak, kaydırma tekniği uygulamak istediğinizde düşük enstantane kullanmalısınız, ama bu değer koşulların gerektirdiği değer olmalıdır. 2, 4, 8 ve 15 enstantaneler, bu etki üzerine alıştırmalar yapabileceğiniz değerlerdir. En başarılı enstantanenin hangisi olacağını her fotoğrafçı kendisi deneyerek bulmalıdır. Ben kendi adıma 8 ve 15 değerlerinin uygun olduğunu düşünüyorum, ama 2, 4, 30 hatta 60 enstantanelerde çekilmiş çok başarılı “pan” fotoğrafları gördüğümü de hatırlıyorum. Öte yandan, konuyu dondurmak istediğinizde ise 1000, 2000, 4000 gibi yüksek enstantaneler kullanmanız gerekir. Kimi durumlarda konunun hızı daha düşük olabilir ve 500 enstantane bile yeterli olabilir. Bu değere karar verebilmek için konuyu çok iyi izlemeniz gerekir.



Peki Ya Gece Çekimleri
Işığın yetersiz olduğu ortamlarda hareketli konuları çekmek istediğinizde ise, uzun süreli pozlandırmalar yapmanız gerekir. Örneğin bir gece fotoğrafı çekmek istediğinizde, tripodun üzerine bağlayacağınız makinenizin enstantanesini 30 saniye gibi bir süreye (ya da B konumuna) ayarlamalısınız. Bu süre içinde çerçevenize girecek olan tüm araçların farları fotoğrafınızda ışık çizgileri oluşturacaktır. Bu tür fotoğrafları çekebilmek için havanın kararmış olması, makinenizin sabit durması ve uzun süreli bir enstantane değerinin seçilmiş olması gerekir. 4, 8, 15 ve 30 saniyeler, başlangıçta deneyebileceğiniz uygun değerlerdir. Öte yandan, şehirden uzaklaşarak dağlara ve yaylalara gittiğinizde, daha farklı gece fotoğrafları da çekebilirsiniz. Havanın kapalı olmaması şartıyla, çok uzun süreli pozlandırmalarla yıldızların fotoğraflarını çekmeye çalışmalısınız. Makineniz tripoda bağlı iken 15 dakika, yarım saat, bir saat gibi çok uzun süreli pozlandırmaları denemenizi öneririm. Bu süre içinde, dünyamız kendi çevresinde hareket ettiği için yıldızların film üzerinde uzadıklarını ve çizgi haline geldiklerini göreceksiniz. Çıplak gözle görülemeyecek bu etki, çok ilginç fotoğrafların oluşmasına neden olur. Bu konuda başarılı olabilmek için sabırlı olmanızı ve yanınızda taze piller bulundurmanızı öneririm!
Hareketli Konuların Fotoğraflanması | Emre İkizler

18 Ekim 2007 Perşembe

Portre ışıklandırması



Işık, fotoğrafını çektiğiniz insanın görüntüsünü büyük oranda değiştirir. Yalnızca ışığı değiştirerek, coşkulu bir insanı, canı sıkkın bir insana dönüştürebilirsiniz.
Işığın sertliği

Parlak gün ışığı serttir ve
• Yüzü gizleyen koyu ve keskin hatlı gölgeler oluşturur.
• Kırışıklıkları ve lekeleri ön plana çıkarır.
• İstenmeyen göz kısmalarına (kısılmasına) yol açar.

Kapalı bir gökyüzünden ya da kuzeye bakan bir pencerelerden (ya da güneş ışığını doğrudan almayan herhangi bir pencereden) sızan ışık yumuşaktır ve
• Yüzü gizlemeyen, yumuşak gölgeler yaratır.
• Kırışıklıkları ve lekeleri en aza indirir.
• Gizli cilt tonları ve renklerini ortaya çıkarır.
• Fotoğrafını çektiğiniz insanın, gözlerini daha iyi açmasına olanak tanır.

Işığın yönü

Güneş ışığı, özellikle doğrudan gelen güneş ışığı, insanların görünümünü değiştirir. En doğru yön hangisidir? Bu, yaratmaya çalıştığınız etkiye bağlıdır. Fotoğraf konuları
• Cephe ışığı: Bir insanın doğrudan yüzüne yansıyan güçlü ışık, yüz hatlarını düzleştirip gözlerin kısılmasına neden olur.
• Tepe ışığı: Gün ortasında, güneş, tam yukarıdadır ve yüze istenmeyen gölgeler düşürür. Yüze düşen sert gölgeleri yumuşatmak için, makinenin flaşını kullanın.
• Yan ışık: Günün ilk ve son ışıklarında fotoğrafını çektiğiniz insanın konumunu, güneş yalnızca bir taraftan gelecek şekilde ayarlayın. Yüzün bir kısmını iyi aydınlatıp diğer kısmı gölgede bırakarak çekici bir etki yaratırsınız. Gölgelerin etkisini yumuşatmak için, dolgu flaşını kullanın.
• Ters ışık: Modeli güneşin aksi yönüne bakacak şekilde yerleştirirseniz oluşur. Bu, fotoğraflanacak kişinin yüzünü gölgede bırakır; göz kısma riskini ortadan kaldırır ve çoğunlukla saçlarda çekici bir parlaklık yaratır. Fotoğrafını çektiğiniz kişinin yüzünü aydınlatmak için, dolgu flaşını kullanın.

İç mekan ışıklandırması

İç mekanlarda ışık, çoğunlukla az olduğundan, fotoğraf çekmek zordur. Doğal ışık, çoğu suni ışıktan çok daha parlak olduğundan, kapalı mekanlarda insan fotoğrafı çekerken, kuzeye bakan bir pencereden (ya da güneş ışığını doğrudan almayan herhangi bir pencereden) ışığı almak, fotoğraflarınızda genellikle en iyi sonucu verir.

Pencere ışığı: Yumuşak ve doğrudan gelmeyen pencere ışığı, insan fotoğrafları çekmek için uygundur. Yüzün pencereye dönük olmayan kısmı çok karanlık ise çektiğiniz kişinin yerini ya da kendi konumunuzu değiştirerek yüzün daha fazla kısmının ışık almasını sağlayın. Loş pencere ışığı, obtüratörün daha düşük hızla kapanmasına yol açacağından, fotoğraf makinenizi oynatmamaya daha fazla dikkat edin ya da üçayak kullanın.

Yapay ışıklar: Masa ve tavan lambaları, insan fotoğrafı için genellikle uygun ışık yaratmaz. Bunları kullanmaktan kaçının. Flaş ya da pencere ışığını tercih edin. Kullanmak zorundaysanız da makinenizi oynatmamaya daha fazla dikkat edin ya da üçayak kullanın.

Flaş: Kendinden flaşlı bir makine, kapalı mekanda insan fotoğrafı çekmek çok iyi sonuç verir; ancak, portreye uygun değildir. Portre çekimi için, pencere ışığı kullanın. İnsanların kapalı mekanda fotoğraflarını çekerken, aşağıdaki ipuçlarına dikkat edin:

• Çektiğiniz insanı, makinenizin flaş etki mesafesi içinde tutun (Makinenizin kullanım kılavuzuna bakın). Bir grubun fotoğrafını çekerken, gruptaki herkesin flaştan aynı uzaklıkta olmasına dikkat edin.
• Kırmızı gözü engellemek için, odanın tüm ışıklarını yakın. Kırmızı göz, flaş, gözün arka kısmına vurup makinenin lensine geri yansıdığında oluşur. Ekstra parlaklık, çektiğiniz kişinin gözbebeklerinin küçülmesine ve daha az ışık almasına yardımcı olur.
• Ayna, pencere ya da gözlük gibi, flaşı yansıtabilecek parlak nesnelere dikkat edin. İstenmeyen flaş yansımalarından kaçınmak için, parlak yüzeylere belirli bir açıyla bakacak şekilde pozisyon alın. Gözlüklü insanları çekerken, başlarını hafifçe yana çevirmelerini ya da arkaya yatırmalarını isteyin.

17 Ekim 2007 Çarşamba

Kediler ve köpekler objektife poz veriyor

Hayvansever bir ekibin hazırladığı ajanda ve takvimlerin her sayfasında masum bakışlı, sevimli bir kedi ya da köpek içimizi ısıtıyor. Bu sıcaklığı yaratan fotoğraf çekimleri ise hem eğlenceli hem de olaylı geçiyor.
Siz hiç küçük, yaramaz bir kediyle oyun oynadınız mı? Ya da kabahat işlemiş bir köpeğin gözlerindeki suçluluğu gördünüz mü? Bunlar sevimli dostlarla hayatını paylaşanların tanık olduğu keyifli anlardan sadece birkaçı... Bu keyfin tadına bir kez vardıysanız, onlar hayatınızın vazgeçilmezleri arasına yerleşiveriyorlar. Hayvan sevgisi öyle bir şey ki, işimize dahi yön verebiliyor. İşte kedili, köpekli takvimleriyle tanıdığımız Giller ailesi de hepsi hayvanseverlerden oluşan bir ekip. İlk kez 2005 yılında takvimler hazırlayan Giller'in 2006 yılında hazırladığı öğrenci ajandaları büyük ilgi görüyor. Giller ekibi, hayvanları fotoğraflamaktan çok büyük keyif aldıklarını söylüyor. Ekip önce fotoğrafı çekilecek hayvanları büyük bir titizlikle belirliyor. Kişi ve kurumlardan izinler alınıyor. Çekimler, hayvanların bulundukları yerde yapılıyor. Emine Yalçın, Halim Yalçın, Burhan Şehit, Mustafa Dilaver çekim için ekipmanı hazırlayıp, yollara düşüyor. Çekim yapılacak yerde geçici stüdyo hazırladıklarını söyleyen Emine Yalçın, hayvanların çekimler sırasındaki davranışlarını şöyle anlatıyor: "Kedi ve köpekler bizimle ve çekim gereçleriyle tanışsın diye önce koklaşıyoruz. Her hayvanın farklı kişiliği olduğu için duruma göre sarılıp öpüştüğümüz de oluyor, yerlerde sürünerek yalvardığımız da... Kucağımızdan inmeyen de var, 'bana ne sizin çekiminizden' havalarında, bizi hiç umursamayan da..."

YÜZLERCE KARE ÇEKİLİYOR
Fotoğrafları çekerken en çok özen gösterdikleri konunun hayvanların bakışları olduğunu söyleyen Yalçın, istedikleri görüntüyü yakalamak için yüzlerce kare çektiklerini belirtiyor: "Onların bakışlarıyla kendini ifade etme biçimine hayran olduğumuz için, bu güzelliğin fotoğrafını çekmeye gayret ediyoruz. Yüzlerce kare çekiyoruz. Çekim sonuçları genellikle istediğimiz gibi olmuyor. Hayvanlar başına buyruk, çekim umurlarında değil. Hepimiz kendimizi hayvanlara öyle bir kaptırıyoruz ki, normal olarak çekim çığırından çıkıyor. Ürünlerin hazırlanmasında en zevkli ama aynı zamanda en zor olan, çekim süreci." "Neden hayvanlar?" diye sorduğumuzda ise Emine Yalçın'ın yanıtı şu oluyor: "Hayvanların yaşam hakkına saygı duyuyoruz. Sevgi duymaksa gönül işi. Hayvanlarla birlikte aynı evde yaşamak, hayatı paylaşmak ise farklı bir yaşam tarzı. Özveri, sabır, sorumluluk ama en çok da sevgi istiyor. Giller ürünleri; hayvanlarla birlikte yaşama sanatını bilen insanların öneri, uyarı ve istekleri paylaşılıp, kabul edilen görüşler doğrultusunda hazırlanıyor."
sabah - NESLİHAN TUNÇ

16 Ekim 2007 Salı

Portre Çekmek


Portresi çekilecek kişi kaygılıdır; en ideal pozu verebilmek için çabalar. Fotoğrafçı ise doğal halin peşindedir.

Kamerayı tutan ile objektifin önündeki arasında, bu kaygıların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar. İyi bir portre, sözlere dökülmese de, karşınızdaki insanla bu dilde ne kadar iyi anlaştığınıza bağlıdır.
YAZI : ŞEBNEM ERAŞ


Portre fotoğrafı hem model hem de fotoğrafçı için zordur. İnsan, yüzünün fotoğrafı çekilirken tuhaf bir rahatsızlık hisseder. Mimikler değişir, bakışlar yerini bulamaz, belirsiz bir tarafta odaklanacağı noktayı arar, yüzüne sabit bir ifade vermeye çalışır. O iki boyutlu görüntü nasıl olsun isteniyorsa, öyle durulmaya çalışılır. Çünkü yüzümüz hiçbir zaman tam anlamıyla sabit kalamaz. Kameranın arkasında duran fotoğrafçı ise karşısındakinden bu türde huzursuz bir hazırlık beklemez. Sonunda elde edilecek iki boyutlu görüntüyü fotoğrafçı deklanşöre basarak alacaktır; o yüzden kadrajdaki kişi sonucu düşünmemelidir. Fotoğrafçı ile fotoğrafı çekilen arasındaki gizli gerilim ve çekişme bu noktada başlar. Hiç kimse yüzünün görüntüsünü, kendi istemediği bir ifade ile çekilmesini istemez. Fotoğrafın idealize edilmiş bir kare olması gerektiği düşünülür. O yüzden insanlar birine sinirlendiği, öfkeden damarları şişerek bağırdığı, yüz hareketlerine hâkim olamadığı bir anda, herhangi bir işle uğraşırken, üstü başı kirliyken ya da iştahla yemek yerken fotoğrafı çekilsin istemez. Kendince ideal bir görüntüsü vardır ve bu hale gelmek için çaba göstermelidir. Fotoğrafçılar ise 'doğal hal' denilen şeyin peşindedir.
Portre fotoğrafının en ürkütücü tarafı da buradadır. Biri gelip sizi, aslında gerçekte olmayan bir ifadenizle fotoğraflar ve sizi bu kareyle tanıtırsa ne yaparsınız. 'O ben değilim' ya da 'Ben hep öyle değilim' diyemezsiniz. Bu tür bir olayı belki hiç yaşamasanız da aynı tedirginliği mutlaka hissedersiniz. Kamerayı elinde tutanla, objektifin önünde duran arasında tüm bu korkuların paylaşıldığı bir dil konuşulmaya başlar ya da başlamalıdır. İyi bir portre fotoğrafı, sözlere dökülmese de karşınızdaki insanla bu dili ne kadar iyi paylaştığınıza bağlıdır. Hızlı kurulan bir iletişimdir aslında bu; tabii ki bilene. Kimi insan fotoğraf konusunda çok katıdır; bakışı, davranışları ve sesinin tonuyla: 'O makineyi sadece benim istediğim poz için kullanacaksın, yoksa güle güle' der gibidir. Bazıları sürekli fotoğrafının çekilmesinden çok hoşnuttur, hatta her halini çekmeyip atladınız diye gücenir size. Bu iki uçtaki davranış biçiminin arasında, türlü türlü insanlık haliyle karşılaşırsınız.

Tijen Burultay
Şebnem Eraş
Bu noktada, tüm bunları iyi tartabilmek ve ölçüyü bulmak önem kazanır. Her işin özünde saklı bazı erdemlerin olduğuna inanırım. Ancak o eylemi yapanın erişeceği gizli bilgiler hayatın içine yerleştirilmiştir. Bunlar iyinin bilgisi de olabilir, kötünün bilgisi de. Hangi yoldan gidileceğini gösteren pusulalarımız günümüzde biraz karışsa da bazı şeyleri tartmak için hâlâ sağlam terazilerimiz var. Onları kullanmak ve fotoğrafını çekmek için karşı karşıya olduğumuz insanla gerçek bir sohbet kurmak da bizim elimizde; hırsla ve açgözlülükle ondan bir şeyleri çalıp uzaklaşmak da. İnsan fotoğrafı çekmenin zorluğu bu çok temel iletişimi kurarken kullandığınız tarzla aşılabilir.
Fotoğraf, tabii ki her zaman ürkütücü ve rahatsız eden bir eylem değil. İlk andaki gerginlik aşılabilirse güzel, hoş ve eğlenceli tarafı da vardır, hatta bu yönü çoğu zaman daha ağır basar. Hemen herkes güzel bir fotoğrafı olsun, hayata ondan bir anı kalsın ister. Benim en sevdiğim fotoğraflarım, insanların bu duygularla, gönülden verdikleri pozlardan çıktı. Portre fotoğrafı çekerken, ipleri fotoğrafını çektiğiniz kişinin eline vermek, herhangi bir beklenti içinde olmadan beklemek en güzeli. Bazen teknik sıkıntılar yaşanabilir; ışık uygun değildir ya da bir adım ileri veya geri çekilse sonuç mükemmel olacaktır gibi istisnalarda kadrajdaki kişi yönlendirilebilir. Yine de bu teknik konulara fazla takılmadan onun hareketini takip etmek ve sabretmek çok daha iyi sonuç verir.
Samimi bir duruşun veya yüz ifadesinin fotoğrafını çekebilmek; en başta fotoğrafçının yüz ifadesinin samimi olmasına bağlı. Her ne kadar araya kamera girse de aslında portre fotoğrafı, yüz yüze kurulan bir ilişkinin sonucunda ortaya çıkıyor. Fotoğrafçının kafasındaki konu, yöneltilen sorular, konuşulanlar ve o temanın duygusu yüzlere yansıyor. Bu fotoğrafın tamamen sübjektif oluşunun bir sonucu. Neyi görürseniz ve ne anlarsanız, onun fotoğrafını çekersiniz. Sonuçta çekilen fotoğraf da fotoğrafçının zihninden bir şeyler taşır. Onun konuyu algılayışı, kendi anlam dünyasındaki yeri ortaya çıkacak fotoğrafları büyük ölçüde belirler. Bu yüzden sonuç, fotoğrafı çekilen kadar fotoğrafçıya da ait bir karedir.


Örneğin 'Ergenlik' konusunu çalışırken, ergendeki hüzün, ağır basan duygu olmuştu. Konu bu izlek üzerinde gelişiyordu. Yazı da fotoğraflar da bu temayı anlatıyordu. Portrelerini çektiğim gençlerin hüzünlü ifadelerini görebiliyor; kendi ergenliğimi düşündükçe benzer duygularımı hatırlıyordum. Bu düşüncelerin hiçbiri olmasaydı veya konuyu başka açıdan ele alsaydık, örneğin 'ergenin hırçınlığı' deseydik, fotoğraflar da bunu yansıtırdı. Oysa ergen için tüm duygulardan daha baskın olan duygu hüzündü. Konuya rengini veren duygu o olmalıydı. Bu duyguyu ben ya da yazar değil hayatın kendisi belirlemişti. Biz onu keşfe çıkıyorduk.
Portre fotoğrafında, tüm yazıda bahsettiğim konuyu ele alış tarzı ve insanla kurulan ilişki dışında, teknik detaylara da dikkat edilir. Burada objektif seçimi, ışık kullanımı gibi başlıklar önem kazansa da bunlar en temel bilgilerdir. Örneğin kullanılan objektif, işin en önemli teknik kısmı sayılır. İdeal portre için 50 ile 80 milimetre arası objektifler önerilir. Bu aralık, gözün gördüğü açıya en yakın olanıdır. Çok geniş açı kullanarak yakın portre çekilmesi pek iyi sonuç vermez. Bunun nedeni, teknik olmakla birlikte, aslında yukarıda sözünü ettiklerimle ilgili. İnsan yüzlerini deforme edecek biçimde geniş açı kullanmak rahatsız edici görüntüler ortaya çıkarabilir. Bu da kişilerin tedirginliğini haklı çıkarır.
Kaynak: http://www.kesfetmekicinbak.com

15 Ekim 2007 Pazartesi

doğal hayatı yakalayabilmek

Sadece pahalı bir SLR fotoğraf makinesinin doğal hayatı yakalayabileceğini söyleyenleri dinlemeyin pahalı olmayan dijital bir fotoğraf makinesi de birçok konu için uygundur. Aranılması gereken en önemli özellikler çözünürlük (en az dört megapiksel) ve kaliteli optik bileşenlerdir. Uzun mesafeli zoom yapabilen bir objektif uzaktaki hareketliliğin çok yakına taşınmasına yardımcı olacaktır, ancak bunun yerine çiçek ve böceklerin fotoğraflarını yakından çekebilmek için iyi bir makroyu tercih edebilirsiniz. Günümüzde piyasadaki birçok 4 megapiksel üzeri fotoğraf makinası esnek zoom objektif özellikli ve gölgeli alanları aydınlatmak için aydınlatma fonksiyonu gibi akıllı niteliklere sahip..

Fotoğraf Çekerken Işık

Işık, bir fotoğrafçı için hemen herşeydir. Bu sebeple fotoğrafçılar birbirlerine iyi dilekte bulunurken "ışığınız bol olsun" demektedirler. Tıpkı bir denizcinin diğerine "rastgele" demesi gibi. Bir fotoğraf, özel olarak aksi istenmiyorsa, yeteri kadar ışık almalıdır. Işığın fazla olması, "patlama" tabir edilen duruma yol açar yani fotoğrafın belli kısımlarında renkler fazla açık olur, hatta o bölgedeki detaylar kaybolur. Eskiler buna "filmi yakmak" derler. Fotoğrafçılık evrensel dilindeki tanımı ise "overexpose" olarak
Fotoğraf: Umut Kaçar (Gölyazı)
bilinir. Yani fazla pozlama. Bir fotoğraf sadece çok ışık aldığında bozulmaz, az ışık alınca da bozulur. Buna da eksik pozlama anlamında (underexpose) denir. Oysa fotoğrafın en iyi hali, ışığı en güzel almış halidir. Ne çok fazla, ne çok az. Bazen ışığı bilerek azaltıp/artırarak efektler yaratılabilir. Özetle ışık çok önemli bir konudur. Gündüzün en güneşli saatlerinde fotoğraf çekmek pek doğru değildir örneğin. Zira bazı bölgelerde güneşin oluşturduğu patlamalar, bazı bölgelerde de keskin ve karanlık gölgelerin oluşturduğu eksik pozlamalar oluşacaktır. İdeal fotoğraflama saatleri, gün ışığı için ikindi suları diyebiliriz ama bu çok genel olur. Bununla birlikte akşam saatlerinde gün batımında çekilen fotoğraflar, ilginç bir ambiyans sunabilir. Yani ışığın seçimi, tamamen fotoğrafçının "ne yapmak istediğine" bağlıdır. Işığı doğal yollardan azaltamıyorsak, makinenin pozlama süresi ve diyaframı ile oynayarak azaltabiliriz. Bazen güneş ışığı bile doğal yollardan azaltılabilir. Örneğin güneşin bulutların arasına girmesi beklenerek, daha hoş bir ışık ortamı sağlanabilir veya hoş gölgeler/ışıklar oluşturabilecek yansıtıcı veya şemsiyeler kullanabiliriz.

13 Ekim 2007 Cumartesi

Manzara Fotoğrafı

Manzara Fotoğrafı

Doğal peyzaj fotoğrafçılığında kullanılan objektiflere gelince; amaca uygun olarak genişden dar açıya kadar her objektif manzara çekimlerinde kullanılabilir. 35 mm SLR sistemde 50 mm'lik standart objektif manzara çekimleri için çok uygundur. Çünkü bu objektif görüntü kalitesi açısından diğer objektif türlerinden daha üstündür. Anacak manzarayı daha geniş açıdan görmek istiyorsanız 35 mm geniş açı objektif sizin için vazgeçilmez olacaktır. Eğer bir manzarada ön plandaki ögeleri büyüklük olarak abartmak ve perspektifi sonsuza doğru uzatmak isterseniz 28, 24, 20 mm'lik objektifler amacınıza uygun olacaktır. Genel görünüşten bazı ögeleri çerçeve dışı bırakmak, manzaranın bir kısmını almak isterseniz 105, 135, 200 mm gibi bir teleobjektif işinizi görecektir. 300 mm ve daha uzun odaklı tele objektiflerin perspektifi daraltma, nesneleri üstüste bindirme özelliğinden faydalanarak ilginç peyzajlar çekebilirsiniz.

Manzara çekimlerinde üçayak kullanmak, her zaman size yarar sağlayacaktır. Profesyoneller ve ciddi amatörlerin bazıları manzara çekimlerinde üçayak kullanırken, ufuk çizgisini doğru oturtabilmek için bir su terazisi de kullanırlar. Makinenizi üçayak üzerine zahmetsizce takıp çıkarmak için "quick shoe" veya quick release" diye adlandırılan yardımcı malzemeyi kullanabilirsiniz. Bu, iki parçadan ibarettir, birisi üçayak üzerinde diğeri makinenizin altındaki vida yuvasına vidalanır. Biri diğerinin üzerinde kayarak hareket eder ve kilitlenmiş pozisyonda "çıt" sesi duyulur, bir mandala basarak da tekrar üçayaktan makineyi ayırabilirsiniz. Bu yolla makine üçayak üzerinde kolaylıkla takılıp çıkarılabilmektedir.

12 Ekim 2007 Cuma

Sokak Fotoğrafcılığı

Sokaklar, toplumların kültürlerinin en büyük ve somut yansımasını oluşturmaktadır. İnsanların yaşayış tarzları hakkında en temel bilgiler şehirlerin görüntülerine bakarak oldukça kolay ortaya çıkartılabilir. Arkeologlar bile gün yüzüne çıkarttıkları şehirlerin yapılarını değerlendirerek toplumlar hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırlar. Dolayısı ile bir “sokak fotoğrafçısı”, toplumun yaşam biçimini ve kültürünü aktaran, belgeleyen kişi statüsünü de rahatlıkla ortaya koyabilir.

Belki de, fotoğrafçılığın çıkış noktasıdır sokak fotoğrafçılığı. Bir sokak fotoğrafçısı için belirlenmiş bir konu sorunu olmadığından, hatta sokakların yaşamı çevreleyen birimlerin yerleşim alanı olduklarını düşünecek olursak, sokak fotoğrafçıları hiçbir zaman fotoğraflarını çekmeden önce konu hakkında uzun uzadıya düşünmek zorunda kalmazlar. Zaten insan yaşamının içindedirler. Bir diğer deyişle, onların objektifi genellikle yaşamın kendisine çevrilidir. Etrafımızdaki çoğu insandan farklı olarak, bakmak ile görmek fiillerinin ayrımını çoktan yapmışlardır. Bu yazımda da, sizlere sokak fotoğrafçılığına dair ipuçlarını vermeye çalışacağım.


Sokak fotoğrafçısı, insanların hayatını daha iyi gözlemleyebilen bir karaktere sahip olmalıdır. Dahası, tıpkı bir Zen üstadı gibi sabırla bekler, sonrasında yay en gergin konumundayken, ok yayı henüz terk etmek üzereyken fotoğraflayıverir. Biliyordur ki, bir an sonra çekmek isteyeceği kare orada olmayacaktır. Zaman devinimine devam edecek ve aynı ışık altında bir başka fotoğraf çekemeyecektir. İlk kural: Fotoğraf makinenizi yanınıza alın ve yolları arşınlamaya başlayın. Üzerinizde etki bırakan her şeyi fotoğraflayın.

11 Ekim 2007 Perşembe

Dijital Fotoğraf Makinesiyle Çekim


Dijital fotoğraf makinesiyle kaliteli ve başarılı sonuçlar elde etmenin yolu ayarları iyi yapmaktan, menüleri etkili kullanmaktan geçiyor. Pozlamadan tutun beyaz ayarına kadar kameranın birçok özelliğini büyütecimiz altına aldık.

Dijital fotoğraf makinesini satın aldınız. Eve geldiniz ve makineyi kutusunundan çıkarttınız. Fotoğraf çekmek için sabırsızlanıyorsunuz. Ama yeni kameranın üzerinde o kadar çok düğme var ki kafanız karışıyor. Bazılarının ne işe yaradığını bir önceki makinenizden veya sağdan soldan duymuştunuz. Bazılarını ise ilk defa görüyor, nasıl kullanacağınızı bilmiyorsunuz. Etrafta da yeni bir dijital kameranın kadrajına girebilecek o kadar çok güzel şey var ki... İşte tam bu noktada bizim yani PhotoLine editörlerinin yardımınıza koşacağından emin olabilirsiniz. Şimdiden sonra dijital kameranızı tam kapasiteyle kullanmaya hazır olun.

1. İlk kez kullanacağınız hafıza kartını kullanmadan önce mutlaka formatlayın. Bu işlemi yapmadan kullanırsanız çektiğiniz fotoğraflar kaybolabilir.
2. Çekim yapmaya çıkmadan önce bir poz deneme çekimi yapın. Herhangi bir şey eksik yada problemliyse bu yolla tesbit edip düzeltebilirsiniz.
3. Bazı digital fotoğraf makineleri preview özelliklidir, çekilen fotoğrafı OK tuşuna bastıktan sonra hafızaya kaydeder. Buna dikkat etmezseniz fotoğraflarınız kaydolmaz.
4. Amacınıza göre çekim kalitesini değiştirerek belleği verimli kullanınız.Eğer web sitesi tasarımı veya e-posta eki için çekim yapıyorsanız Economy ayarını, fotoğraf baskısı için çekim yapıyorsanız Best ayarını, Arşivlemek için çekim yapıyorsanız Normal ayarını kullanabilirisiniz.
5. Menü ayarlarıyla oynayıp kameranın ayarlarını içinden çıkılamayacak kadar bozduysanız, setup menüsünden reset fonksiyonunu kullanarak makinenizi fabrika çıkış ayarlarına getirebilirisiniz.
6. LCD parlaklık ayarınızı güneşli ortamlarda yükseltiniz. Karanlık ortamlarda parlaklığı düşürerek bataryayı tasarruflu kullanabilirsiniz.
7. Bataryadan tasarruf etmek için makinenizi kapalı tutarsanız açana kadar çekebileceğiniz fotoğrafları kaçırabilirsiniz. Bu gibi durumlarda makine açık LCD kapalı konumda tutularak vizörden çekim yapılmalıdır.
8. Kameranızı açık unutup bataryanın tamamen boşalmasını önlemek için setup menüsündeki Auto power off fonksiyonu devreye sokulmalıdır.
9. Çekimlerinizde digital zoom özelliğini mümkün olduğu kadar kullanmayınız. Digital zoom çekim kalitesini düşürmektedir. Dilerseniz daha sonra bilgisayarda görüntüyü büyütüp digital zoom elde edebilirsiniz.
10. Kamera vizörü yanında kırmızı veya yeşil yanan ışıklar vardır bunlar kameranın netleme işleminin, otomatik ayarlarının veya flaşının hazır olup olmadığını gösterir. Eğer kırmızı yanıyorsa çekim yapmayıp yeşil yanana kadar beklenmelidir.
11. Net fotoğraflar çekmek ve titremelerden etkilenmemek için yüksek enstantane değerleri ile çekim yapınız. Çoğu makinede bu değer 1/50 değerine ayarlıdır. 1/125 ideal bir değer olabilir.
12. Işığın az olduğu koşullarda Enstantane ve Diyafram değerini düşürünüz. Makinenizde ISO ayarlama özelliği varsa ISO değerini biraz yükseltiniz, çok fazla yükseltmek görüntü kirliliğine neden olabilir. Makineyi titretmemek için dirseğinizi vücudunuza dayayabilir, kapı pencere pervazlarına dayanabilir, masa, kitap gibi nesneleri sehpa niyetine kullanabilirsiniz.
13. Flaşınızın kaç metreye kadar aydınlattığını bilirseniz doğru pozlama yaparsınız. Kullanım kitapçığının özellikler bölümünden Flash Guide Number (GN) değerini öğrenip, bu değeri kullandığınız diyafram değeri (f) ile bölerseniz flaşınızın kaç metreyi aydınlatabildiğini öğrenirsiniz.Örnek: GN değeri 10 olan bir makine ile 1.8 diyafram değeri ile 10/1.8=5.5metre uzaklığa kadar flaşlı çekim yapabilirsiniz.
14. Karanlık ortamlarda flaş kullandığınızda gözler kırmızı çıkar. Bunun nedeni göz bebeğinin karanlıkta büyümesidir ve flaşın gözün arka tarafındaki ağ tabakasını aydınlatmasıdır. Bunu önlemek için flash menüsünden Red Eye Reduction fonksiyonunu aktif hale getiriniz. Bu fonksiyon aktive edildiğinde LCD de göze benzeyen bir sembol görünecektir. Kırmızı göz engelleme aktifken deklanşöre basıldığında flaş önce birkaç kez çakacak ardından çekim yapılacaktır. Bunun amacı çekim öncesi göz bebeğini küçültmektir. İlk flaş çaktığında çekim yapıldı zannedip pozisyonunuzu bozmayınız.
15. Bazı durumlarda ışık az ama ortam güzeldir. Flaş ortamın bütün büyüsünü bozabilir. böyle durumlarda flaşı iptal ederek çekim yapınız. Birde flaşlı deneme yapılabilir. Güzel olmayan poz daha sonra silinir.
16. Portre çekimlerinde çekilecek kişinin arkasında güneş varsa yüzlerin karanlık çıkmaması için mutlaka flaşı kullanınız.
17. Gece çekimlerinde flaşı kullanırken makinenizi gece moduna getiriniz.Örneğin arkada ışıl ışıl bir manzara önde arkadaşınız ve karanlık bir gece. Doğrudan flaşla çekerseniz arkadaki manzara fotoğrafta yer almaz. Flaş kullanmazsanız şimdide arkadaşınız fotoğrafta yer almaz. Makine gece moduna getirildiğinde perdeyi arkadaki manzarayı pozlayacak kadar açık tutar kapanmadan hemen önce flaş çakarak sizi de manzaranın içine dahil eder. Bu teknikleri denemeyi alışkanlık haline getiriniz.
18. Kar ve Kum gibi açık rengin neredeyse tüm kadrajı doldurduğu durumlarda otomatik ışık ölçümü hata yapar. Bunu telafi etmek ve çekmek istediğiniz konuların kara lekeler olarak değil de gerçek renklerle görünmesini istiyorsanız, bir iki stop pozlama telafisi yapınız. Yani +/- şeklinde gördüğünüz EV ayarını duruma göre +1 yada +1.5 yapınız.
19. İnsan ve Çevre konulu bir fotoğraf çekiminde kişilere mümkün olduğu kadar çok yaklaşınız. Kişileri kareye bit kadar yerleştirip tüm binayı çekerseniz, kimin kim olduğu anlaşılmayacak, anlamsız bir fotoğraf olacaktır. Önce kişileri binanın önünde çekip ardından binayı tek başına çekerseniz ve albümde bu iki fotoğrafı yan yana koyarsanız kişilerin o bina önünde olduğu anlaşılacaktır.
20. Güneşin tam tepede olduğu saatlerde çiğ bir ışık olduğu için bu saatlerde çekilen fotoğraflar sanıldığı gibi güzel olmayacaktır. Sabah ve Öğleden sonra gibi ışığın yatay olduğu saatler çekim için daha uygundur.
21. İnsanları şirin göstermek için yukardan fotoğraf çekiniz. Bu boyların kısa görünmesine neden olsa da yüzleri şirin gösterir. Bir insanı büyük ve şişman göstermek için aşağıdan çekebilirsiniz bunu bayanlarda denemeyiniz.
22. Bir objeyi yarım metreden daha yakın bir mesafeden çekiyorsanız, makinenizde makro fonksiyonunu aktif hale getiriniz. Makro aktifken LCD ekranda bir çiçek resmi görürsünüz. Artık istediğiniz kadar yaklaşabilirisiniz.
23. Net çekimler için diyafram değerinin mümkün olduğu kadar yüksek olması gerekir. Işığın fazla olduğu ortamlarda diyafram değerini yükselterek daha net pozlar elde edebilirsiniz.
24. Kameranızda Auto focus ile ilgili ayarlar bölümünde AF Area seçeneği varsa bu ayar sayesinde fotoğraf karesinin herhangi bir alanını netleştirerek çekim yapabilirisiniz.
25. Hafıza kartlarını makineniz açıkken çıkartmayınız. İçindeki bilgiler zarar görüp, kartınız bozulabilir. Çoğu makine hafıza kartının kapağını açınca makineyi kapatır. Yinede buna dikkat edilmelidir.
26. Eğer bilgisayarınıza fotoğrafları aktarırken sabit diskinizde dosya kopyalar gibi rahat biçimde çalışmak istiyorsanız, harici hafıza kartı okuyucusu edininiz. Fotoğraf makinenizin hafıza kartını seyyar hafıza olarak da kullanabilirsiniz.
27. Çektiğiniz fotoğrafın en fazla hangi boyutta basılacağını fotoğraf çözünürlüğünü 60'a bölerek bulabilirsiniz.Örnek 1: 800x600 800/60=13 600/60=10 Maximum 10X13 ebadında fotoğraf baskısıÖrnek 2: 2048x1536 2048/60=34 1536/60=25 Maximum 34x25 ebadında fotoğraf baskısı
28. Objektifleri yumuşak dokuya sahip bir bezle yuvarlak hareketlerle temizleyiniz. Kesinlikle alkol gibi çözücü maddeler kullanmayınız. Bunlar lensin üzerindeki film tabakasını bozabiliriler. Kum gibi cisimleri hava fırçasıyla temizleyin aksi takdirde objektifinizi çizersiniz.
29. Kumsal gibi küçük kum taneleriyle dolu bölgelerde makinenizi çok iyi koruyunuz. Bu tanecikler çok tehlikelidir. Bir rüzgar esmesi bile makinenizin sonunu getirebilir.

9 Ekim 2007 Salı

Uçan Robot Kamera

Fotoğraf:Hakan Öge (Dalyan)
Uçan Robot Kamera Nedir?

Uzaktan kumandalı uçan robot kamera, hava şartlarına ve çekim yapılacak yerlerin konumuna bağlı olarak helyum balonu veya özel yapılmış uçurtma ile yerden 700 m kadar yükselmekte ve yerden kumanda edilen robotla, fotoğraf makinesi istenilen yükseklik ve açıdan (yan görüntüler dahil) çok sayıda fotoğraf çekmektedir. Çekilen fotoğraf sayısı makine üzerinde bulunan bellek kartın kapasitesine ve istenilen resim kalitesine bağlı olarak değişmektedir. Uçan robot, istenirse kullandığı fotoğraf makinesi ile sesli veya sessiz video kaydı da yapabilmektedir.

Neden Uçan Robot Kamera?

Bu yeni yöntem ile hava fotoğrafı çekmek çok kolay hale gelmekte, hava meydanı ihtiyacı ortadan kalkmakta, maliyet önemli ölçüde azalmakta, fotoğraf kalitesi artmakta ve her bir fotoğraf karesi özellik kazanabilmektedir.

Alternatif Yöntemler Neler?

Hava fotoğrafı temininde en kolay ve ucuz yöntem, internet üzerinden google yolu ile istenilen görüntülere ulaşmaktır. Ancak bu görüntüler güncel olmadığı gibi kaliteli değildir. Daha kaliteli uydu görüntüleri çok pahalıdır. Ayrıca yandan ve istenilen açıdan görüntü temini imkansızdır. Bu durumda uçak veya helikopterden yapılacak fotoğraf çekimleri devreye girmektedir. Ancak bu araçların kullanılabilmesi makul uzaklıkta bir hava meydanı olmasına bağlıdır. Pek tabii bu durumda bile uçak ve helikopter kiralamanın ve bununla fotoğraf çekmenin dikkate değer bir maliyeti olacaktır. Küçük pilotsuz uçak ve helikopterlerin de maliyeti az değildir.

Uçan Robot Kameranın Özellikleri

* Uçan robot kamera imalatta kullanılan bazı elektronik parçalar hariç tamamen yerli tasarım ve üretimdir.
* Ağırlığı 1 kg'dan azdır.
* Uçan robot istenilen özelliklere sahip bir fotoğraf makinasını uzaktan kumanda ile kullanır ve saatlerce havada kalıp istenilen fotoğraf veya videoları çeker.
* Hava robotu bu fotoğraf makinalarını gökyüzünde, yerden istenilen yükseklikte elle kullanır gibi kullanmaktadır.
* Çekilen fotoğraflar makinanın belleğinde birikmekte ve robot ile birlikte fotoğraf makinası yere indiğinde fotoğraflar kolaylıkla başka bir ortama aktarılmaktadır.


Sistem Maliyeti Nedir?

Sistemi komple satın alabilir veya günlük kiralamak suretiyle sistemden yararlanabilirsiniz.

Satış Fiyatı:
5 MP kamera, helyum balonlar, helyum tüpü ve uçurtma, uçuşa hazır yüzlerce resim çekmeye hazır komple kit 6000 YTL + KDV

Günlük Kiralama:
Sistemin günlük kullanım detay bilgileri için aşağıdaki iletişim bilgilerinden yararlanabilirsiniz.

Daha fazla bilgi için:

Eşref Yücelyiğit

Cep: 0 537 820 22 64

Tel: (312) 837 73 60

Çubuk - Ankara

5 Ekim 2007 Cuma

Kuşları neden gözlüyoruz?

Fotoğraf:Hakan Öge (Gediz Deltası)
Kuşları neden gözlüyoruz?
melihozbek.com

Bu sorunun cevabı herkes için değişim gösterebilir. Ancak en basit anlamda:

1. Kuşlar son derece güzel ve sevimli canlılardır, onları uçarken, kur yaparken, beslenirken ve hatta kavga ederken seyretmek çok eğlencelidir.
2. "Kuşlar gibi özgür" lafının nereden çıktığını anlarsınız.
3. Etrafımızda tahminimizden çok (ama çok) daha fazla sayıda ve çeşitte kuş olduğunu görmek, sadece insanların yaşadığı sanılan şehirlerde bile aslında hiç de yalnız olmadığımızı göstererek doğa bilincini kuvvetlendirir.
4. Kuş gözlemi (özellikle ağaçlık alanlardaki kuşların gözlemi) tam bir dikkat ve konsantrasyon alıştırmasıdır. Kuş gözlemi yaptıktan sonra başka işlerinizde de daha kolay konsantre olduğunuzu ve dikkatinizi daha rahat yoğunlaştırabildiğinizi göreceksiniz.
5. Belli periyodlarda yapılan gözlemlerde azalan kuş sayı ve çeşitini görerek çoğu zaman göz ardı ettiğimiz ya da görmezden geldiğimiz bir "yok oluş"un farkına varmamızı (ve önlem almaya çalışmamızı) sağlar.
6. Her birine "kuş gözlemcisi" denen bir sürü arkadaşınız olur, her gittiğiniz şehirde görüşüp gözleme çıkacak birileri olur.
7. Eğer fotoğraf çekmeyi seviyorsanız kuşlardan daha zevkli konu bulmanız çok güçtür. Her çektiğiniz güzel kuş fotoğrafı size büyük mutluluk verir.
8. Arasıra da olsa dört duvar arasından çıkıp biraz doğa ile başbaşa kalırsınız.
9. Eğer çalışıyorsanız (benim yaptığım gibi) işe gitmeden önce kuşların beslenme zamanı olan sabah erken saatlerde gözleme giderek işinize çok zinde ve mutlu başlayabilirsiniz. Böylece eğer istemezseniz tatil günlerinizi gözleme ayırmak zorunda kalmazsınız.
10. Pikniğe gittinizde etrafta uçan ve öten kuşların adlarını söyleyerek arkadaşlarınıza ukalalık edebilirsiniz.


Kuş gözlemi için gereken tek şey gözleriniz ve kulaklarınızdır. İsterseniz buna bir de dürbünü ekleyebilirsiniz. Onun dışındakiler bütçenize ve ne kadar konfor düşkünü olduğunuza bağlı olarak değişir.

Eğer fotoğraf çekmek istiyorsanız o zaman da imkanlarınızın el verdiği en yüksek "zoom"da çekim yapabileceğiniz bir fotoğraf makinasına ihtiyacınız olacaktır. Ancak sabır, ekipmanı iyi tanıma ve birazcık da şans iyi fotoğraflar çekmek için daha önemli unsurlardır.

Ne kuş gözlemciliği, ne de kuş fotoğrafçılığı ülkemizde çok fazla insan tarafından yapılmıyor ne yazık ki. O yüzden eğer kuşları ve fotoğraf çekmeyi seviyorsanız çok zengin kuş varlığına sahip olan ülkemizdeki önemli bir boşluğun doldurulmasına yardımcı olabilirsiniz.

Kuş gözlemciliği ile ilgili pek çok bilgiye www.kustr.org adresinden ulaşabilirsiniz.
melihozbek.com
Kır Kırlangıcı

4 Ekim 2007 Perşembe

Odaklama Sistemi - Dijital Fotoğraf ve Fotoğrafçılık

Fotoğraf: Turgut Tarhan (Fethiye)
Odaklama Sistemi - Dijital Fotoğraf ve Fotoğrafçılık:
ODAKLAMA (NETLEME) SİSTEMLERİ:
Odaklama sistemleri (metre ayarı), film üzerine, fotoğrafı çekilen cismin net bir görüntüsünün düşürülmesi amacıyla yerleştirilmiştir. Objektiflerin odak uzunlukları, metre ayarları sonsuza getirilmiş durumda iken ifade edilir. Bu durumda, sonsuzdaki cisimler nettir. Buna karşılık yakındaki cisimlerin makineye olan uzaklıkları, objektifin odak uzunluğu ile çakışmadıklarından net değillerdir. Objektif üzerindeki odaklama bilerciği ile oynayarak objektif içindeki mercek elemanları ileri-geri hareket ettirilir ve böylece odak uzunluğunda küçük değişiklik yapılmış ve yakındaki cisimler üzerinde de netlik sağlanmış olur.

Netlik odak noktasının üzerinde oluşmaktadır. Odaklama sistemi, vizörden bakıldığı zaman görünen görüntünün gözümüzle gördüğümüz netlikte film üzerine düşebilmesi için objektiflerin genellikle ön tarafında bulunan ve objektifin odak uzunluğunu (Konu ile makine arasındaki mesafeye bağlı olarak) çok az değiştirerek film üzerine net görüntünün düşmesini sağlayan mekanizmadır. Yeni üretilen (AF) otomatik netleme yapan objektiflerin dışında tüm objektiflerde bu iş elle mekanik olarak yapılır. Burada amaç, odak noktasında teşekkül eden hayalin net olabilmesi için. Objektif - film arası mesafenin ayarlanması içindir. Bunun için yapılmış tertibata; mesafe ayar taksimatı veya metraj tertibatı denir.

Görüntünün odak noktasında oluşması çok özel bir durumdur. Uygulamada sonsuz (&) kabul edilen 10-20 metreden daha yakındaki konuların görüntüsü odak noktasının biraz uzağında oluşur. Bu nedenle film üzerinde net görüntü oluşturabilmek için filmin bir miktar geriye çekilmesi gereklidir. Film düzlemini ileri geri hareket ettirmek yerine objektifin hareket ettirilmesi veya objektif odak uzunluğunun -çok az miktarda- değiştirilmesi aynı sonucu verecektir. Pratikte mesafe kadranın sağa sola döndürülmesiyle yapılan da budur. Konu uzaklığı değiştikçe objektifin odak uzunluğunda yapılacak çok küçük oynamalar görüntünün film üzerinde oluşarak net bir biçimde saptanmasına imkan tanır. Objektifin ön tarafındaki bir halkanın (mesafe kadranının) sağa sola hareketiyle yapılan bu işleme odaklama ya da netleme denir. Netleme her makine ve objektife göre farklı şekillerde yapılır. Bunların en çok kullanılanlarını sırayla açıklayalım.

1. Vizörden bakıldığı zaman iç içe iki daire gözükür. Bu dairelerden içerdeki dairede eğer netleme yaptığımız obje net ise tek görüntü yoksa iki görüntü oluşur. Eğer iki görüntü gözüküyorsa, metraj kadranını sağa sola döndürmek suretiyle bu görüntü teke indirilir. Böylece filmin üzerine düşecek görüntü netleşmiş olur. Bu tip netlemenin bulunduğu makinelerdeki, netleme sistemine, telemetreli netleme sistemi denir.

2. Bazı telemetreli makinelerde ise içteki dairenin içinde yatay bir çizgi vardır. Bu çizgi fotoğrafı çekilecek konunun üzerine getirildiğinde konu net değilse hedefin üst ve alt yarıları birisi sağa diğer sola kaymış vaziyettedir. Yine metraj kadranının sağa sola kaydırılmasıyla görüntü düz bir şekle dönüşür ve konumuz odak noktasında net olarak teşekkül eder.

3. Vizörden bakıldığında tam ortada sarı bir nokta vardır. Fotoğrafı çekilecek konunun üzerine bu noktayı döndürdüğümüzde konu net ise burada bir görüntü, net değilse iki görüntü oluşur. Mesafe kadranından sağa sola doğru yapılan ayarlamalarla görüntü teke düştüğünde netleme yapılmış demektir.

4. Bazı makinelerde ise vizörden bakıldığı zaman konu net olarak görülemez. Bu durumda yine mesafe kadranının sağa sola döndürülmesiyle konunun en net şekli yakalanarak istenilen netleme ayarı gerçekleştirilmiş olur. Bu tür netlemede vizörden bakarken görüntünün tamamına değil ortadaki daireye dikkat etmek gerekir.

5. Auto-focus (AF) sistemiyle çalışan otomatik makinelerde ise makine fotoğrafı çekilecek konuya döndürüldüğünde makine auto- focus sistemiyle netlemeyi kendisi yapmaktadır. Bu sistemlerde, netlenecek noktanın uzaklığının saptanması için kontrastı karşılaştırma, kızıl ötesi ışınlarla tarama ve ses Dalgalarıyla uzaklığın ölçümü gibi üç yol vardır.

Kontrast karşılaştırmalı auto-focus sistemler, telemetre gibi çalışırlar. Auto-focus ünitesinden ve hareketli bir aynadan gelen görüntünün her ikisi de, netleme sistemi üzerinde ışığa duyarlı bir panel üzerine gönderilir. Burada aydınlık ve karanlık bölgeler makine içerisine yerleştirilmiş olan özel bir bilgi işlemci tarafından karşılaştırılır. Bu bölgelerin kontrastı aynı olduğu zaman objektif hareketini durdurur.

Kızıl ötesi auto-focus sistemlerinde makine üzerindeki bir pencereden kızıl ötesi ışınlar objeye doğru gönderilir. Başka bir pencereden ise hedef noktadan yansıyan kızıl ötesi ışınların toplandığı bir detektör vardır. Deklanşöre hafifçe basmak taramayı başlatır ve detektörden en güçlü sinyal alındığında ayna ve objektif hareketini durdurur.

Ses dalgalarıyla ölçüm sisteminde ise insan kulağı ile duyulması imkânsız 1/1000 frekanslı ses sinyalleri kullanılır. Gönderilen sinyalin ne kadar sürede geri döndüğü , zamanlamayı sağlayan devre tarafından ölçülür ve objektif ölçülen mesafeye göre makine içindeki motor aracılıyla döndürülür ve netlik yapılmış olur.

6. Birçok AF sistemi, görüş alanının merkezini esas alarak netleme yapmaktadır. Fakat fotoğrafını çekmek istediğimiz nesne, bazen görüntünün ortasında olmayabilir. Bu durumlarda makine farklı noktayı göreceğinden bizim için net olması gereken yeri net göstermeyebilir. Bu olumsuz durumu önlemek için gelişmiş makinelerde üç netleme noktası vardır. Fotoğrafçı ekrana yerleştirilmiş üç netleme noktasından birini seçerek uygun noktaya göre netleme yapmasını makinesinden isteyebilir.

7. Bazı makinelerde ise seçilen diyafram ayarına bağlı olarak belli mesafeden (genellikle 50 santim) başlamak üzere sonsuz net olarak film üzerine düştüğünden fotoğrafçının netleme için özel bir çaba harcamasına gerek kalmadan net fotoğraflar çekebilir.

8. Bir diğer yöntem ise tüm mekanik makineler için gererli olan; fotoğrafı çekilecek konu ile makinemiz arasındaki mesafenin tayin edildikten sonra objektif üzerindeki mesafe kadranında tahmin edilen mesafe ayarına getirmek suretiyle olur. Örneğin konu ile bizim aramız 5 metre ise kadranı 5 metreye göre ayarlarsanız konunun net görüntüsünün film üzerine düşmesini sağlamış olursunuz.

Fotoğraf makineleri, üzerinde normal objektif bulunması koşulu ile genellikle 50 cm. den sonsuza kadar netlik yapmak mümkündür. Bu sınırlar dışında yapılacak çekimlerde netlik sağlamak için körük, yakınlaştırıcı mercekler (close-up) ve uzatma tüpleri (konvektör) gibi yardımcı malzemelerin kullanılması gereklidir.

1. KÖRÜK: Fotoğraf makinesinin gövdesi ile objektif arasına takılarak objektifin odak uzunluğunu artırmaya yarayan parçalardır. Özellikle negatiften pozitif görüntü elde edebilmek ve pozitif filmden pozitif kopya elde edebilmek için kullanılmaktadır.

2. CLOSE-UP: Cisimlerin çok yakın çekimlerinin yapılmasında kullanılır. 1, 2, 3 ve 4 gibi büyütme katsayılarına bağlı olarak numaralandırılmış olan bu özel mercekler objektifin önüne takılırlar. Bunlar sayesinde cisimlere 3-4 cm. kadar yaklaşmak mümkün olur.

3. KONVEKTÖR: Objektiflerin odak uzunluklarını 2-3-4 kat artırabilen optik araçlardır. Makine gövdesi ile objektif arasına takılarak kullanılırlar. Odak uzunluğunu iki kat artıran bir konvektör ile 50 mm. odak uzunluğuna sahip bir objektifin kullanılması durumunda objektifin odak uzunluğu 100 mm. ye yükseltilmiş olur. konvektörlerde, odak uzunluğunun kaç kez büyütüldüğü 2x, 3x, 4x, gibi simgelerle belirtilir. Konvektörlerin kullanımı belli avantajları beraberinde getirdiği gibi, bazı sakıncaları da getirmektedir. Avantajları arasında ucuz olmaları ve kolay taşınabilir olmaları sayılırken dezavantajları arasında aydınlatma indisinin büyümesi ve görüntü kalitesinin bozulması sayılabilir.

Konvektör olarak makine ve objektif arasına yerleştirilebilen içleri boş tüplerde kullanılmaktadır. Bunların mercekli konvektörlere göre sakıncaları çok fazladır. En önemli sakıncaları sürekli en açık diyafram değerinde çalışmak zorunda olmak gelir.

Fotoğraf filmlerinin Hızları

Fotoğraf: Hakan Öge (Bergama)
Fotoğraf filmlerinin Hızları (duyarlılığı)

Fotoğraf filmlerinin genel duyarlık derecesi veya fotoğrafik deyimle hızı, emülsiyon içinde bulunan gümüş tuzları kristallerinin şekil ve karakteristikleri ile yakından ilgilidir. Küçük ve düzgün kristaller daha düşük hızlı, buna karşılık daha büyük ve düzensiz yapılı kristaller yüksek hızlı emülsiyonları oluştururlar.

Emülsiyonların özellikleri ne olursa olsun öyle bir an gelir ki kristal boyu belirli bir boyuta eriştikten sonra önce kararma durur ve sonra yavaşlamaya başlar. Yani hız düşmeye başlar ki fotoğrafçılıkta bu olaya solarma denilir.

Emülsiyonların duyarlılığının ölçülmesine sanzitometri denir ve fotoğrafçılıkta çok önemlidir. Çünkü her türlü fotoğraf çekiminin esasını oluşturur. Sanzitometri, artan ışık karşısında emülsiyonların kararışını grafikle gösterirken aynı zamanda emülsiyonun kontrast derecesi bakımından da özelliğini belirtir. Işığa karşı duyarlı emülsiyonlar ışık yoğunluğunun eşit bir şekilde artması halinde düzenli bir şekilde kararmazlar. Bu kararmanın miktarı çeşitli emülsiyonlarda değişiktir. Bu kararmalar emülsiyon kontrastının yumuşak mı, normal mi yoksa sert mi olduğunu belirtirler.

Film ambalaj kutuları üzerinde, filmlerin niteliklerini bildiren (Renkli Negatif, Renkli Reversal, Gün Işığı Tipi, Tungsten Işığı Tipi, Pankromatik veya Ortokromatik gibi ) yazılardan başka emülsiyonların ASA ve DIN cinsinden hızları da yazılır. Emülsiyonların hız ölçüsü için biri aritmetik yöntem (ASA) diğeri logaritmik yöntem (DIN) olmak üzere iki sistem kullanılmıştır. Bu iki sistemin dayandığı ilkeler birbirlerinden ayrımlı olduğundan bir sistemle ifade edilen hıza, diğer sistemde uygun hız en yaklaşık değerleriyle ifade edilir. Ve günümüzde film hızları için en yaygın şekilde ASA (American Standart Association) ve DIN (Deutche Industrie Normen) kullanılmaktadır.

2 Ekim 2007 Salı

Fotoğraf Çekmek


Fotoğraf Hakan Öge (Gediz Deltası)

Fotoğraf bir bilgidir. Fotoğraf çekimi hatıraya, yaşanmışlığa, orda bulunmaya, gerçeğe, tarihe ihtiyaç duyar. Bir hatıra, bir tarih, bir gerçeklerşmişimiz var olsun diye fotoğraf çekeriz. Fotoğraf değerli bir emektir. Fotoğraf işlediğimiz bir çekimdir. Bu çekim bir sıfattır. fotoğraf gerçeği, tarihi, hatırayı bir evrende hep var etmektir. Fotoğraf gerçeği tarihi ispat etmeye yarar. Fotoğraf bizim değerimizdir. Fotoğraf haber sosyal işlerini çekmek isteriz, fotoraf çekmek için deprem bölgesini çekmek isteriz. Kötü şeyleri çekmek isteriz. Kuşları çekmek isteriz.

1 Ekim 2007 Pazartesi

Sokak Sanatçısı

Fotoğraf:Şebnem Eraş (Aydın)

Henri Cartier-Bresson - ReutersHenri Cartier-Bresson, düşünceleri ve yapıtları ile çağımız fotoğraf sanatına yön vermiş çok az kişiden biridir. Kendisine haklı olarak "fotojurnalizmin (haber fotoğrafçılığı) babası" ünvanı verilmiştir. Cartier-Bresson'un fotoğraflarında bu türün en önemli özelliği olan bulunulan zamanı ve duyguları yansıtan "o an" yakalanmıştır. Cartier-Bresson bunu o zamana kadar düşünülmeyen ve kullanılmayan bazı teknikler uygulayarak başarmıştır.

Fotoğraf makinesini bir not defteri gibi kullandı, görevi olayları ve anları yakalamak olan fotoğraflar çekti. Böylece yaşadığı dönemin tarihine de ışık tutacak unutulmaz fotoğraflar ortaya çıktı. 1935 yılında sinema alanında bazı çalışmalara da katılan Cartier-Bresson, ünlü Fransız yönetmen Jean Renoir'in yardımcılığını yaptı. Bu arada İkinci Dünya Savaşı'yla ve İspanya iç savaşıyla ilgili iki belgesel film çekti. Bu sırada Alman orduları Fransa'yı işgal etti ve Cartier-Bresson işgalciler tarafından tutuklandı. Birkaç yıl bir toplama kampında kalan Cartier-Bresson kaçmayı başardı ve Fransız direnişçilerine katıldı.
Genelde sokaklarda dolaşıyor, topluluğun haberi olmadan fotoğraflarını çekiyordu. Onun anlayışına göre fotoğrafçı dikkat çekmemeli, insanların doğal davranışlarını ve kendiliğinden oluşan olayları bir anı olarak fotoğraflar sayesinde kalıcı hale getirmeliydi. Bu anlayışa biraz da sanatçımızın yaşadığı zaman dilimi içinde hızlı gelişen olaylar, savaşların olması, devletlerin yıkılıp yeniden kurulması, Afrika'da açlıkların başlaması ve toplumsal hareketlerin hızlı gelişmesi neden olmuş olabilir. Fotoğraf sanatını humanizm sınırları içinde kullanıyor, kendi deyimiyle fotoğraf makinesini "bir insanın cildi ve gömleği arasına" koyuyordu. Gezileri sırasında Afrika ve Asya'da sorunlu bölgelere de gitmiş, buralarda yankılar uyandıran çok sayıda fotoğraf çekmişti. Fotoğraf sanatını, zamanının diğer birçok sanatçısı gibi Istanbul, 1964dünyayı değiştirmek amacıyla kullanıyordu. Çektiği fotoğraflar Life, Harper's Bazaar Magazine ve Vogue gibi ünlü dergilerde yayınlanmıştı.