27 Kasım 2008 Perşembe

Atatürk Evleri Fotoğrafları

Atatürk Evleri

Atatürk’ün Türkiye sınırları içinde yaşadığı zaman içinde oturduğu, konakladığı veya kendisine hediye edilen evlerden günümüze gelenleri, restore edilip müze ev olarak korunarak sunulduğu "Atatürk Evleri" konulu sergide Türkiye’nin mimari açıdan da bir özetini bulacaksınız.

Atatürk, memleketin gittiği her köşesinde kimi zaman ker****, kimi zaman köşk veya yayla, şehir evlerinde konaklamış, çalışmalarını bu evlerde yapmış, dinlenmiş, gecelemiş.

Günümüze gelen bu evlerden bazıları yıkılmış, bazıları yangın felaketi gibi çeşitli nedenlerle ortadan kalkmışsa da bir çoğu amaca uygun olarak düzenlenmiş. Evler, o dönemi yansıtan ve Atatürk’ün kullandığı eşyalarla döşenerek müze haline getirilip ziyarete açılmış.

Atatürk’ün ruhsal yapısı içinde bulunan ev sevgisi, ev töresi, ev bakımı, ev vefası, estetik duyarlılık, ince zevkleri, unutulmayan anıları gibi özellikleri yaşadığı evlere de yansımış.

Ulu Önder Cumhuriyeti kurup, Ankara da yerleşik bir yaşam biçimine kavuşuncaya kadar Türk milleti kendisini konuk edebilmek, sevgi ve saygısını gösterebilmek için çırpınmış.

Ata’nın yurt gezilerinde konuk olduğu bir çok ev sahipleri tarafından koşulsuz olarak kendisine hediye edilmiş. Atatürk’ün ömrü boyunca kendi malı olan, ona özgü, kendi parasıyla alınmış veya yaptırılmış mülkü olmamış. Ankara’da Söğütözü’nde ki 25-30 metre karelik küçük kulübesinden başka evi de yok. Kendisine hediye edilen evlerin tüm anahtarlarını hastalığı sırasında noter aracılığı ile ve tapularıyla birlikte ait oldukları şehirlere, sahiplerine göndermiş, sahibi yaşamayanları da hükümete kültür hizmetinde kullanılmak üzere emanet etmiş.

Atatürk günlük yaşamı içersinde vazgeçemediği özelliklerinden biri de kitap, defter, kalem gibi yazma ve okuma malzemesi ile birlikte kendisini daha rahat ve huzurlu hissetmesi olarak gösteriliyor. Yalnızlığını çoğu zaman bilardo oyna***** unutmaya çalışmış, bakımlı bahçeler, sağlıklı ağaçlar, renkli çiçekler, açık hava, deniz ve deniz kenarını sevmiş bu tür mekanlarda kahve içmekle bile mutlu olmuş.

"Atatürk Evleri" konulu fotoğraf sergisinde o dönemde Ulu Önder Atatürk’ün anılarıyla yaşayan bu evlere Türkiye genelinde bir yolculuk yapacaksınız...

ANKARA




Çubuk Barajı Atatürk Köşkü


Meteoroloji Binası




Atatürk'ün Yurt Gezilerini Yaptığı Vagon








Çankaya Köşkü




Söğütözü Dinlenme Evi



Direksiyon Binası




Eski Köşk




Atatürk Orman Çiftliği




Alagöz Karargahı - Polatlı


Atatürk'ün Çalışma Odası - Eski Köşk



Atatürk'ün Yattığı Oda - Eski Köşk



Beynem Köyü - Bala




Atatürk Orman Çiftliği (Selanik Kopyası)




İSTANBUL


Atatürk Evi Müzesi - Şişli




Atatürk'ün Kaldığı Ev - Polenezköy



Tartı Koltuğu Florya Deniz Köşkü






Florya Deniz Köşkü



Atatürk'ün Sandalı - Florya Deniz Köşkü



Atatürk Odası - Pera Palas Oteli




Atatürk Odası - Pera Palas Oteli



Dolmabahçe Sarayı



Atatürk'ün Vefat Ettiği Oda
Dolmabahçe Sarayı



Atatürk'ün Yatı - Savarona

__________________


Kaynak: http://www.meleklermekani.com

Hastanede fotoğraf sergisi

Hastanede fotoğraf sergisi

Samsun-İHA - Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi tarafından Türkiye geneli sağlık çalışanlarının katıldığı fotoğraf yarışması sonucunda dereceye giren ve beğeni kazanan fotoğraflar sergilendi.


Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen ve Samsun ve ilçeleri ile Ankara, Bolu, Çorum, Ordu ve Giresun illerinde görevli sağlık çalışanlarının katıldığı fotoğraf yarışmasında dereceye giren ve beğeni kazanılan 52 fotoğraf için sergi açıldı. "Sanatın Hayata Kattığı Mutluluk Bir Deklanşör Kadar Yakınınızda" sloganı ile başlatılan fotoğraf yarışmasına katılan 250 fotoğraftan 52’si sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Mehmet Aydın Devlet Hastanesi Eğitim Salonunda düzenlenen serginin açılış kurdelesini kesen Başhekim Opr. Dr. Ferhat Günaydın, hatıra defterini imzalayarak, yarışmaya katılanları kutladı. Serginin bir hafta açık kalacağı öğrenildi.
16-06-2008 http://www.medimagazin.com.tr

Atatürk Fotoğrafları sergisi

Bodrum'da "Atatürk Fotoğrafları" sergisi

Tarih: 29.10.2008-17:50:48
Muğla'nın Bodrum ilçesinde Cumhuriyetin 85. kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında gazeteci Güngör Dalay tarafından "Atatürk Fotoğrafları" sergisi düzenlendi.
Geçtiğimiz yıllarda çeşitli gazetelerde foto muhabiri olarak çalıştığını belirten ve şu an Bodrum'da bir yerel gazete ile dergi çıkaran Güngör Dalay'ın hazırladığı sergi Halk Eğitim Merkezi Salonu'nda açıldı. 250 adet fotoğraftan oluşan serginin açılışına Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan, Bodrum Belediye Başkanı Mazlum Ağan İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ve öğrenciler ile davetliler katıldı.
Güngör Dalay'a hazırladığı serginin açılışı Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama töreninden dönerken yolda görerek çağırdığı Bodrum Lisesi 9 sınıf öğrencisi Gizem Özbek tarafından yapıldı. Gizem Özbek sergiyi herkesin gelip gezmesini istedi.
Açılışın ardından sergiyi gezenlere, poster olarak bastırılan Atatürk fotoğrafları dağıtıldı. Güngör Dalay sergide yer alan fotoğraf sayısını artırabilmek için çaba harcadığını ve geçtiğimiz yılda açtığı serginin bu yıl da ilgi göreceğini beklediğini söyledi. Bu arada bazı yabancı turistlerinde sergiyi gezdiği gözlendi. Serginin 29 Ekim - 10 kasım 2008 tarihleri arasında açık olacağı bildirildi.
http://www.1turk.net

14 Kasım 2008 Cuma

manken ve oyuncular da fotoğrafa merak sardı

Rauf Denktaş, İsmail Cem, Cem Boyner gibi isimlerin ardından manken ve oyuncular da fotoğrafa merak sardı.

İşte dört güzel kadının fotoğrafçılık macerası `Üç bin fotoğraf çektim`(ECE SÜKAN)

Fotoğraf çekmeye ne zaman başladınız?

Moda editörlüğüyle ilgilenmeye başladığım zaman, yani 5-6 sene önce. Bir yıldır daha yoğun ilgileniyorum. Profesyonel çalışmak için erken. Moda editörlüğünü yaptığım işlerin kamera arkasını çekerek başladım. Para kazanıyor musunuz fotoğraftan?

Yok. Henüz hobi olarak ilgileniyorum ama yavaş yavaş para kazanıp profesyonel olmak istiyorum. Dergilerden teklif geliyor mu?

Ben çekiyorum dediğim an teklifler gelir ama biraz daha zaman var ona. Önce ya burada ya da yurtdışında kursa gitmek istiyorum.

İlk projeniz nedir?

Ciddi bir arşivim var. Defilelerin, moda çekimlerinin kamera arkası çekimleri var elimde ve bunlardan çok güzel bir kitap olabilir diye düşünüyorum. En çok neyi fotoğraflamayı seviyorsunuz?

İnsan fotoğrafı da, mekan da, doğa da... Ama genelde insan fotoğrafları seviyorum. Hangi fotoğrafçıları seviyorsunuz peki?

Moda fotoğrafçılarından Barış Aktılmaz, Cüneyt Akeroğlu, Sedef Delen, Şenol Altun en beğendiğim isimler. Yurt dışından Peter Lindbergh, Mert Alaş, Philip Lorka, Wim Wenders.

Kimi çekmek istersiniz?

Juliet Lewis, Milla Jovovich ve Johny Deep`i. Neden fotoğraf çekiyorsunuz?

Felsefe olarak çok enteresan, ayrıca estetik olarak da çok önemli ve güçlü bir iletişim aracı. İnsanın tüm becerisini ortaya koyabileceği bir uğraş. Fotoğraflarıma baktıklarında, evet bu Ece`nin işi, dedirtmek istiyorum. Herkesi bir fotoğraf merakı sardı, sizce neden?

Bu bir trend ve nedense havalı bir iş gibi gözüküyor. Çok popüler. Bir şey yapıyormuş gibi görünmek ve çabuk yoldan `sanatçı` sıfatını almak isteyenler de var.

Kendinizi onlardan nasıl ayırıyorsunuz peki?

Çok fotoğraf çekiyorum ve ciddi bir arşivim var. Çektiğim fotoğraf sayısıyla ayırabilirim. 3 bin kadar...

`Kapı kolunu insana tercih ederim`(TUBA ÜNSAL)

Fotoğraf merakınız ne zaman başladı?

5 yıl önce. Geçen yıl Bilgi Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümü`ne girdikten sonra ciddi olarak yoğunlaştım. Sokakta çekim zorlamıyor mu?

En son Balat`a gittim, insanların umurunda değildi. Urfa`da çekim yaptım. Tanıyan oldu ama rahatsız eden olmadı. Tanınmak avantaj, fotoğraflarını çekmek istediğimde sempatik yaklaşıyorlar. Artık insanlar paparazzilerden dolayı sokakta fotoğraf çekene bile gıcık oluyor.

Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz?

Objelerin detaylarını çekmeyi seviyorum. Daha çok makro fotoğraflar.

Kimleri seversiniz?

H. C. Bresson, Hasan Hüseyin, Tamer Yılmaz, İzzet Keribar, Bennu Gerede.

En çok neyi çekmek istersiniz?

Mezun olunca sanayi fotoğrafları konusunda uzmanlaşacağım. Fabrikaları çekmeyi çok seviyorum.

Fotoğrafa ilişkin bir idealiniz var mı?

Profesyonel olma iddiam yok. Ama bu hobimden para kazanırsam ömür boyu tatilde gibi olurum. Moda fotoğrafçılığı yapmam, bunca senedir içindeyim, artık kusacağım. Başka alanlarda yapmak isterim fotoğrafçılığı. Kapı kolu çekmeyi bir insan çekmeye tercih ederim.

Okulda tepkiler nasıl?

Sınavı kazanınca, `Çok az kişi alıyoruz, devam edecek misin? Başkasının hakkını yeme` dediler. Ben de, askerlik problemim yok, sevdiğim için buraya geldim, dedim. Destekleyip beğeniyorlar. `Rauf Denktaş gibiyim`(TUĞBA ÖZAY)

Nasıl başladınız fotoğraf çekmeye?

Çocukluğumdan beri fotoğraf çektirmeyi ve çekmeyi seviyorum. İlk polaroid çekerek başladım. Ailemin ve beslediğim hayvanların fotoğraflarını çekiyordum. Şimdi neler çekiyorsunuz?

Sürekli seyahat halinde olduğum için Türkiye`nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her gördüğümü çekiyorum. Rauf Denktaş gibiyim. Çekmeyi çok istediğiniz fotoğraf var mı?

Bir insanın 24 saatini görüntülemek istiyorum. Mesela Fidel Castro`nun. Cindy Crawford`u tuvalette çekmeyi çok isterim. Güneydoğu`daki çocukları ve herhangi bir top modeli çırılçıplak çekmek isterim.

Fotoğraf çekmek nasıl bir his?

Bir gerçekliği veya gerçek dışılığı deklanşöre dokunarak hapsetmek müthiş bir his. Fotoğraf ruhla ilgili. Bazen çektiğin bir şey o an senin için bir şey ifade etmiyor ama günler sonra psikolojine göre o fotoğrafta bir çok anlam bulabiliyorsun. Profesyonel eğitim almayı düşünüyor musunuz?

İFSAK`a gidecektim, işim o kadar yoğun ki hiç fırsatım olmadı. Ama fotoğraf bence içgüdüsel bir şey. Özellikle dijital makineler çıktıktan sonra, ruhunu hissedersen eğitime çok da gerek yok.

En son ne çektiniz?

En son Manavgat`ta baraj gölüne yansıyan dağları çektim.

Fotoğraf artık trend oldu; siz ne düşünüyorsunuz?

Haklısınız ama ben çocukluğumda başladım bu işe ve benim için bir hobi bu. Para kazanmayı amaçlamıyorum. Günün birinde sergi açacak kadar fotoğraf çekmek en büyük hayalim. En sevdiğiniz fotoğrafınız hangisi?

Aslında tarihi yerleri görüntülediğim fotoğrafları çok seviyorum ama geçen sene çektiğim bir fotoğrafı unutamam. Keskin bir bıçağın metal kısmına yansıyan gözleri çekmiştim. O fotoğraf bende çok acayip bir his uyandırıyor.

Elleme çocuğun burnu da aksın!(CEYDA DÜVENCİ)

Sokakta fotoğraf çekerken zorlanıyor musunuz?

İnsanların beni tanıması dezavantaj. Perukla sokağa çıkmayı düşündüğüm zamanlar oluyor. Doğal fotoğraf çekmeyi seviyorum ama yanlarına gittiğim zaman insanlar `Aa Ceyda Hanım` diye bana bakınca bütün doğallık bozuluyor. Çocukları çekerken anneleri hemen müdahale ediyor; elleme diyorum sümüğü de aksın. Tabii insanlar bu fotoğrafları cast ajanslarına götüreceğim diye düşünüyorlar ve ona göre poz verdirenler oluyor. Fotoğraf eğitimi aldınız mı?

Hüsnü Atasoy`un Fotoğraf Adası merkezine bir yıldır gidiyorum. Profesyonel fotoğrafçılık yapmayı düşünüyor musunuz?

Fotoğrafın belli bir alanında uzmanlaşmak ve bu işten de para kazanmak istiyorum.

O alan şimdiden belli mi?

Evet, çocuk fotoğrafçılığı. Ama bunun için çok erken. Bir yandan oyunculuk yapmaya devam ediyorum ve fotoğraf çekmek için gereken zamanım olmuyor.

Fotoğrafçılıkla ilgili bir hayaliniz var mı?

Tabii, bir sergim olsun, fotoğraf kitabım çıksın... Bunlar hemen olacak şeyler değil ama bir sürü insanın evinde benim çektiğim ve imzamı attığım fotoğraflarım olsun istiyorum. Çekmeyi düşündüğünüz fotoğraf projeleri neler?

İlk belirlediğim konu öpücük. Ama tehlikeli bir konu, uzaktan çalışmam gerek. Bu konuda ünlü olmama sığınıyorum. Benim evimde çok fotoğraf albümü var. Magnum Ajans`ın fotoğrafçılarını sıkı takip ediyorum, onlara bakarken de bir çok konu aklıma geliyor. Evde bir defter dolusu proje listem var.

Beğendiğiniz isimler kimler?

Çok klasik olacak ama Ara Güler. Henri Cartier Bresson`u da çok seviyorum. Nasıl eleştiriler geliyor?

Foto Fun Club diye bir internet sitesine fotoğraflarımı gönderiyorum. Tepkiler iyi, teknik olarak bazı eleştiriler alıyorum. Ama gözümün iyi olduğunu hocam Hüsnü Atasoy da, başkaları da söylüyor.

Fotoğrafçılık artık popüler bir meslek haline geldi...

Yurtdışında fotoğrafçıların durumunu hepimiz biliyoruz. Göz önünde bulunan oyuncular kadar iyi para kazanıyorlar ve çektikleri fotoğraflara değerleri ödeniyor. Bence fotoğrafçılar tanrıdan sonra gelen en önemli adamlar. Çünkü anı yakalıyorlar. Düşün, 10 sene öncesine o fotoğraftan başka hiçbir şeyle dönemezsin. Fotoğraf ülkemizde popüler kültürün bir parçası oldu. Herkes fotoğrafa merak sardı ama iyi isimler aynen oyunculukta olduğu gibi hemen sıyrılacaktır.

Fotoğrafın bu kadar popüler olmasından rahatsız mısınız?

Değilim. Ben çocukluktan beri çantasında fotoğraf makinesi olan bir tipim. Japonlar gibiydim. Her dakika fotoğraf çekerdim. Evet profesyonel anlamda bir senedir ilgileniyorum ama fotoğrafçıyı tanrıdan sonra görüyorum ve anları `zulalamak` çoktan beri yaptığım bir iş.

2005-11-26 Akşam http://www.aksam.com.tr

Özcan Yurdalan`la Fotoğraf Üzerine

Fotoğraf, içinde yaşadığımız dünyanın sınırlarını zorlamanın ve hayata müdahale etmenin en etkili yollarından biri olma işlevini halen sürdürüyor. Fotoğrafçı, fotoğraf yoluyla bir yandan nesnel gerçeklikleri dolaşıma sunarken bir yandan da kendi politik duruşu üzerinden oluşturduğu görsel dil ile değiştirme misyonu yüklenebiliyor. Seyyah ve fotoğrafçı Özcan Yurdalan, fotoğrafın belgesel kullanımına odaklanan, bir tarajtan daJötoğrafın serüvenin jelsefi, siyasal arka planlarına açıklık getiren kitabı "Belgesel Fotoğraf ue Fotoröportaj(Agora Kitaplığı) ile meseleye gayet yerinde teşhis ue tespitlerle açıklık getiriyor. Fotoğraf yoluyla yeni ue başka anlama biçimlerine ulaşabilme, alternatif yaratıcılık imkanları üzerine Özcan Yurdalan`la konuştuk.

* * *

GÖKHAN GENÇAY

»Belgesel fotoğraf ve fotoröportaj tanımlarından başlayalım isterseniz; ne anlama geldikleri ve farklılıkları yeterince biliniyor mu bu işle iştigal edenler tarafından?

Çok bilindiğini söyleyemem, aslına bakarsan fotoğrafın belgesel özelliği kendi doğasında varolan bir şey; her fotoğraf sonuç itibarıyla belgedir. Ama bunun bugünkü tanımları içinde belgesel fotoğraf diye tanımlamak için başka temeller ve düşünce biçimleri gerekiyor. En başta belgesel fotoğrafın uygulama yöntemlerinden biri olarak fotoröportajı bir anlama biçimi olarak algılamak gerekiyor. Kuşkusuz fotoğraf bir dil; yazı gibi, söz gibi, resim gibi bir dil. Ama bu dille bir sözü söylemeden önce fotoğrafçının ele aldığı konuyu anlama çabasına girmesi gerekiyor.

»Fotoğraf özünde hangi maksada çekilir? Fotoğraf üzerinden varolan realiteyi manipüle etme olanakları nelerdir?

Fotoğraf yalanın en hakikisini söyler, en güçlü yalanlar fotoğraf aracılığıyla söylenen yalanlardır. Fotoğraf bu yanıyla fotoğrafçının tanıklığıdır, ama daha çok fotoğrafçının tanıklığının kanıtıdır. Hiçbir fotoğraf, özellikle belgesel fotoğraf tarafsız, objektif değildir. Fotoğrafın gösterdiği doğru, fotoğrafçının hayat görüşüyle, estetik birikimiyle, politik duruşuyla birlikte kavradığı gerçekliktir, yani gerçekliğin bir yüzüdür. Böyle olunca da, fotoğraf fotoğrafçının tanımlamak istediği gerçekliğin kanıtıdır diyebi-liriz.Fotoğrafçının bunu yapabilmesi için, sadece fotoğrafçı olması yetmez; onun arkasında, zihninde birtakım başka katmanlar gerekir. Bir toplumsal analize ve felsefeye sahip olması gerekir. Böyle olduğu zaman da, söylediği yalanlar minimuma iner ya da salt kendi yalanları olarak kalır.

»Estetik duyarlılıkların fotoğrafçılığın belirleyici öğesi olarak algılanması ne derece doğru?

Son derece önemli tabii ki, fakat fotoğrafçı olmak için önce tekniği bilmek lazım. Fotoğrafçının makineyi nasıl kullanacağını bilmesi gerekir, bu tıpkı kalemle kağıdın tanışması gibidir. Görüntü nasıl oluşur bilgisine derinlemesi sahip olması lazım bir fotoğrafçının.Ondan sonra fotoğrafın estetik temel kurallarına hakim olması geliyor. Bu ikisine sahip ve hakim olduğu zaman, artık bunun içinde bir söz kurabilecek altyapıyı oluşturmuş demektir. Ondan sonra artık söyleyeceği sözleri estetik bir format içinde söylemeye başlar. Türkiye`de fotoğrafçılık sadece tekniğe hakim olmak ve bilinen estetik kurallara uygunluk üzerinden kendini kuruyor. Halbuki, kalemi ve kağıdı bilen, yazı yazmayı da öğrenmiş olanın nasıl bu aletlerle ne söylediği önemliyse fotoğrafçı açısından da aynısı geçerlidir.

Fotoğrafı görsel kültürün en önemli araçlarından biri olarak addettiğimizde teknoendüstriyel gelişmeyi, insanlığın anlatılar yaratması ve iletişim kurması için yararlı bir süreç olarak adlandırabilir miyiz?

Fotoğraf; kapitalizm, pozitivizm ve sosyolojiyle birlikte doğdu ve bu üçüyle birlikte halen varlığımı sürdürüyor. Bu fotoğrafın her yapı tarafından kullanılmasını sağlıyor. Örneğin, fotoğrafı bir propaganda aracı olarak kullananlar Nazilerdi. Bugün bunu başka bir boyutta reklamcılar kullanmaktalar. Reklamlarda kullanılan fotoğrafların esas amacı, yalan söyleyerek tüketim toplumunun çarkını daha güçlü çevirmeye çalışmaktır. Dolayısıyla, bir iletişim modeli olarak fotoğraf, farklı mecralarda toplumları, hatta bireyleri yönlendirmek, kanalize etmek, onların davranış biçimlerini belirlemek için kullanılıyor. Ama bu aracı tam tersine, çarka çomak sokmak için de fotoğrafçılar kullanıyorlar. Tarihte hep bu ikisi birlikte gitmiştir. Mesela, Salgado`nun yaptığı çalışmalar bir yanıyla da bu sistemin tekerine çomak sokmak için yapılmış çalışmaları simgeler. Görsel bir dil olarak fotoğraf, insanların ve toplumların yaşamında önemli bir rol oynuyor. Peki, yeni bir iletişim modeli yaratmakta durağan bir görüntünün payı olabilir mi? Bence olabilir, zaten bu yüzden bir anlama biçimi olarak fotoröportajı önemsiyorum. Artık büyük söylemler önemli oranda parçalanmış durumda, şimdi insanların kişisel sözlerini ve bunun üzerinden hayata dair tavırlarını pratikleştirmeleri gerekiyor. Bunun yolu da, fotoröportaja ve belgesel fotoğrafa yaklaşmaktan geçiyor. Fotoğraf, geniş kitleler tarafından kullanılan bir araç; bu aracı daha derinlemesine, gerçekliğin görülmeyen yüzlerini ortaya çıkarmak için kullandığımızda hem insanlığın, hem de dünyanın dönüşümüne faydalı olacaktır.

»Egemen güçlere, sisteme karşı fotoğrafçılık yoluyla sosyal muhalefet ve toplumsal kazanım elde etmek mümkün mü, böylesi kazanımlar yaratan deneyimlerden örnekler verebilir misiniz?

Tarihte bunun örnekleri var tabii ki. Bizim bugün dillendirmeye çalıştığımız şeyler, tarihteki örneklerin birebir tekrarı değil. Kapitalizmin ilk dönemlerinde ABD`de yapılan çalışmalar da, Vietnam savaşı sırasından fotomuhabirlerinin çektiği fotoğraflar da belirli toplumsal dönüşümlerin gelişmesine vesile oldular. Bir itirazı dile getirdiler ve bir kayıt düştüler tarihe. Bu tabii ki önemliydi, ama günümüzde fotoğrafçılar artık başka türlü çalışmalar da yapıyorlar. Mesela, fotoğrafçıların başını çektiği eviçi şiddet hakkında yapılan çalışmalar mevcut. Ev içi şiddeti konu alarak fotoğraflayan Donna Ferrato gibi fotoğrafçılar, aynı zamanda bu olumsuzluğa karşı bazı örgütlenmeler de yaratıyorlar, ya da varolan bir örgütün içinde yer alıyorlar. Aynı durum, çocuk emeği sömürüsüne karşı da gerçekleştiriliyor. Fotoğrafçılar artık sadece sıradan birer görüntü kaydı tutan insanlar olarak rol almıyorlar toplumsal hayatta. Daha ileri bir davranış biçimi sergiliyorlar ve doğrudan müdahil oluyorlar.

»Verdiğiniz ev içi şiddet örneğinden yola çıkarsak, fotoğrafçı bu konuya nasıl dahil olabilir?

Donna Ferrato, ev içi şiddeti konu alan bir fotoğraf serisi yapmaya başlıyor. O çalışmayı gerçekleştirirken sadece fotoğrafını çekmenin yetersiz olduğuna karar veriyor ve bu tip şiddete karşı mücadele veren "Ev içi şiddet farkındalık projesi" adlı bir örgüt kuruyor. Benzer bir çalışma uyuşturucu bağımlısı gençler için de yapılıyor.

»Buna benzer örnekler Türkiye`de de mevcut mu?

Türkiye`den örnek vermek gerekirse, tam sonuca ulaşmasa bile Marmara depremi sonrasında kurulan fotoğrafçı çocuklar atölyesini verebilirim. Vakfa evri-len bir çalışmayı gerçekleştirdik orada, ama vakıf, bizim hedeflediğimizden daha geniş bir çerçeveye yöneldiğinden bu çalışma çok da başarılı oldu diyemiyorum. Türkiye`de başarıya ulaşmış demin saydığım tipte tek bir örnek yok maalesef. Ama, bir örgütlenme yaratmadan fotoğraf aracılığıyla gündeme gelmiş problemler var. Bunlardan bir tanesi "Göçerler" çalışması. Fotoğraf, esasında kendi başına hiçbir şeyi değiştiremez, ama bir toplumsal rüzgarı, kamu vicdanını arkasına alabilirse eğer değişime küçük katkılar sunmayı da başarabilmiş olur. Fotoğrafın tek başına bir gücü yoktur, ancak güçlü bir muhalefetle birlikte davranan fotoğrafçı değişimin öznesi olabilir.

»Peki, fotoğrafçı muhalefede birlikte davranırken nesnelliği olduğu gibi yansıtmakla mı yükümlüdür, yoksa gerçekliğe göze çarpıcı birtakım mizansenlerle müdahale ederek ele aldığı konunun altını çizmek benimsenebilir bir taktik olabilir mi?

Fotoğrafın birbirinden farklı uygulama biçimleri var, yani mizansenler yaratarak, sahneler kurarak fotoğraf çekmek de mümkündür. Belli düzenlemeler yaparak fotoğraflar da çekilir, hatta bu tür fotoğraflar da toplumsal muhalefete hizmet edebilir. Ama bizim sözünü ettiğimiz belgesel fotoğraf ya da fotoröportaj tarzında sahne kurulmaz, olaya müdahale edilmez. Varolan her neyse o, en küçük bir noktasına bile dokunmadan fotoğraflanmaya çalışılır. Bunu yaparken, gerçeğin sadece görünen yüzünü değil, biraz da arkasındaki görünmeyen yönlerinde neler olup bittiğini fotoğraflayabilmelidir fotoğrafçı. Bunun koşulu ise fotoğrafçının zihinsel ve duygusal olarak konuya dahil olabilmesinden geçer. Burada da bir problem çıkabilir tabii, konunun çok içinde olduğu zaman görmesi gerekenleri de görmeyebilir. Bu yüzden fotoğrafçı, konuya yakın olmalı, ama aynı zamanda dışına da çıkıp, makro planda olup bitene bakabilmeyi de becerebilmelidir;bu şekilde oradaki nesnel gerçeği kendi algısı çerçevesinde fotoğrafa yansıtabilir.

»Fotoğrafçının taraf olmasının handikapları yok mu? Fotoğrafçının toplumsal bir taraf olarak bakması iyicil niyederle bile olsa izlediği konuyu tahrif etmesine yol açmaz mı?

Böyle bir tehlike mevcut tabii ki. Fotoğrafçı bunu yapmamalı, bu zaten fotoğrafçının kendine karşı dürüstlüğüyle ilgili. Fotoğrafçı daima ele aldığı konuya dair kendine sorular sormalı.Belgesel fotoğrafçıyı bir propaganda fotoğrafçısı olarak düşünmemek lazım, çünkü gerçeğin kendisini fotoğraf haline getirebilmek en güçlü kanıttır.

»Amerikan yerlilerinin fotoğraf çektirmeyi ruhlarının makineye tutsak düşeceği kaygısıyla reddetmeleri sizin de altını çizdiğiniz fotoğraf çekmenin `saldırgan bir davranış modeli` olmasıyla birebir bağlantısı var mı?

Olabilir, ben de izinsiz fotoğrafımın çekilmesinden hoşlanmam. Fotoğraf çekmek birinden bir şey almaktır, bunu alırken de o insanın onayını almak gerekir. Artık Batı`da bu durum iyice uç boyutlara da vardı, mesela oralarda bir muhabir üç kişiden az bir grubun fotoğrafını çekiyorsa onların onaylarını yazılı olarak almak mecburiyetinde. Bizde biraz daha farklı, bizim illa sözle izin almamıza gerek yok, biz küçük bir bakışla ve işaretleşmeyle de çekeceğimiz insandan izin almasını biliriz.

»Fotoğrafın saldırgan bir davranış modeli olması meselesini biraz açabilir misiniz? Fotoğraf çekmenin saldırganlığı ve özgürlüğü nerelere denk düşüyor?

Fotoğraf çekmenin temel ilkesi, izin verilmemiş bir şeyi almaktır. Bir şeyin fotoğrafı çekildiyse başkalarına da gösterilecektir. Beni izinsiz çeken fotoğrafçı acaba beni nasıl gösterecek? Olmak istediğim ben gibi mi gözüküyorum? Benim istemediğim bir biçimde mi kullanılacak? Fotoğrafı uygunsuz bağlamlarda kullanmak o insanların özlük haklarına saldırıdır. Bu yanıyla fotoğraf etik, hak, hukuk problemlerini de barındırır.

»"Deforme olmuş insan, hep kendini yakışıklı gösteren aynalarda görmek ister" sözüne paralel olarak estetik açıdan fotoğrafta da böylesi bir problem yok mu? Kendisini kötü görünmesini istemeyen bir insanın tepkisi ne derece kaale alınabilir?

Fotoğrafçı birini güzel göstermek zorunda değildir. Ama en azından o fotoğrafta nasıl göründüğüne dair onayını almak zorundadır.

» Belgesel sunumlarda nasıl olmalı, mesela ben bir adamı döverken fotoğrafımın çekilmemesi hakkına sahip miyim?

Hayır, asla değilsin. Dövülen insanın kendini o halde göstermeme hakkı var.

» O zaman mağdurdan, ezilenden yana bir tarif yapmak gerekiyor...

Doğru,öteki türlü olsaydı saldırgan devletlerin zulmünü hiç gösteremezdik.

» Fotoğraf makinesiyle simgeleştirebileceğimiz teknolojik saldırgınlığa karşı dışarıda kalmanın, reddetmenin imkanları mevcut mu?

Hepimiz bir biçimde sistemin olumsuzluklarını sürdürüyoruz, en azından bunun farkında olmak çok önemli. Farkında olmak ve mümkün olduğu kadar azaltma yolları aramak doğru davranıştır bence.


Kaynak: tümgazeteler

Dijital Fotoğrafçılık ve Piller

Dijital Fotoğrafçılıkta ve Piller

Dijital fotoğrafçılıkta en önemli husulardan bir tanesi de fotoğraf makinalarımızda enerji kaynağı olarak kullanılan pillerdir .

Alkalin Pil

Alkalin piller AA veya AAA olarak isimlendirilen iki farklı boyutta olurlar. Bunlar kalem pil ve onun ufak boyutudur. Alkalin piller sıradan pillerden tam 2 kat daha uzun ömürlüdür.

Bu piller 5 yıl raf ömrüne sahiptir. Buda uzun süre saklanmalarına ömür kılar. Dijital fotoğraf makineniz için gerekli enerjiyi tamamiyle bu şekilde sağlamanız ise para israfından başka bir şey getirmeyecektir. Bu pillerin çoğu şarj edilemez fakat şarj edilebilir olanlarıda satılmaktadır.

Alkalin piller 2500 mAH'e kadar yüksek kapasiteli olarak üretiliyor.

Dijital fotoğraf makineleri kısa sürede çok enerji çekiyor. Bu durumda gerilim sürekli düşmektedir. Buda gerekli akımın tam alınmamasına neden olur. Başladığımız çekimi bitirememek şaşırtıcı bir durum olmayacaktır. Pilleriniz dijital fotoğraf makinesini çalıştırmayacak duruma geldiğinde başka bir cihazda kullanabilirsiniz. Çünkkü dijital fotoğraf makineleri gibi kısa sürede yüksek değerde akım çekmediklerinden, pilleriniz bir süre daha idare edecektir.

Codmium mu? Metal Hydrid mi?

Şarjlı pillerde amper savaşı söz konusu. Kaç defa şarj edilebiliyor olması ve kaç amper olduğu bu pillerde dikkat edilmesi gereken en önemli faktörlerin başında geliyor. Ni-MH 700 mAH'den başlıyor 2100 mAH'ye kadar çıkabiliyor. Nikel Codmium pillerin 5000 mAH olanları var. Nikel Codmium şuan yüksek amperlerle bir teknolojidir. Ancak tüketici kullanım alanında sıkıntı yaşıyor. Nikel Codmium piller tekrar şarj etmeniz için pilin tamamen bitmesi gerekiyor. Pil bitmeden, yarı doluyken şarja takdığınızda kullandığınız kısımdan itibaren kalan kısmı çalıştırmaya başlıyor. Ondan önce dolu olan kısmı tamamen yok sayıyor.

Dijital kameralarda kullanılacak pillerde 2000 mAH ve üzeri değerlerde olması gerekiyor. Ni-MH pillerin özelliği ise istediğiniz zaman şarj edebiliyorsunuz. Herhangi bir hantallık yada kapasitenin tam kullanılmaması gibi bir sorunla karşılaşmıyorsunuz. Şarjlı pillerin performansı alkaline pillerden yaklaşık olarak %30 daha fazladır. Özellikle dijital kameralarda bu performans çok rahatlıkla görülebiliyor.


Nikel Pillerden Daha Fazla Performans Elde Etme Sırları

- Nikel tabanlı piller kullandıkca şarj ömürleri hızla düşebiliyor. Her 5 seferde pilin tamamen boşalması gerekiyor. Bu gerçekleşmediğinde veya uyumsuz bir şarj cihazı kullanıldığında pilin ömrünü kısaltırsınız.

- Bundan dolayı pil üreticileri bu durumu önlemek için özel olarak optimize edilmiş şarj cihazlarını ortaya çıkardılar. Üreticiler daha verimli bir şekilde pilleri kullanmamızı sağlarken biz kullanıcılarında dikkat etmemiz gereken noktalar var. Bunlardan birincisi şarj ettiğiniz pilin cinsine göre şarj cihazınızı seçmelisiniz. Örneğin: Ni-Cd şarj cihazı pillerini şarj edencihazla, NI-MH pilleri kullanıldığında Ni-Cd cihazı NI-MH'en istediği kendi limitlerinin üzerinde şarj edeceği için aşırı ısınacaktır.

- Ömrü azalmış zayıf pillerinizi hızlı şarj edilen cihazlarla şarj edebilirsiniz. Bu cihaz bir bilgisayar tarafından kontrol edilerek çalışır. Bu cihazla pil şarj etmenizi ve boşaltmanızı sağlar. Bir kaç kez pilinizi bu cihazla şarj işlemini yaptığınızda, pil ömrü eskisi gibi uzun ömürlü haline geri döner.

- Zayıf pillerinizi güçlendirmede hızlı şarj cihazı olmadanda yapabilirsiniz. Dijital fotoğraf makinenizi belli bir süre sonra kapanmayacak şekilde ayarlayın. Zayıf olan piliniz tam boşalıp sonra şarj edin. Bu yöntemi bir kaç kez yaptığınızda pilinizin güçlendiğini göreceksiniz.

- Düşük ısılarda NI-CD piller NI-MH pillere oranla daha iyi performansta çalışır.

- Batarya kutuplarını ve kontak bölgelerini daima temiz tutun. Temizlik için, kurşun kalem silgisi gibi maddeleride kullanabilirsiniz. Sıvı yada kimyasal madde içeren herhangi bir şey kullanmayın.

- Cihazın evde fişe takarak kullandığınızda, içerisinde yer alan tüm pilleri dışarı çıkartın ve fişten çekene kadarda takmayın.

- Pillerimizi saklarken pil setlerinde muhafaza ediniz. 2-4 pilden olşuan bir set makinanızdankullanıldığnda, pillerin her biri hemen hemen şeit derecede tükenecektir. Pil setini kullanmadığınız takdirde pilleriniz diğer yedek pillerle karıştırabilirsiniz. Şarj aletiniz akııll bir model değilse her pili aynı muameleyi yapmaya çalışacak. Buda kimi pilin tam dolmamasına kisnin aşıır yüklenmesine neden olacaktır

Lityum Piller

Dijital fotoğraf makineleri, dijital kameralar ve cep telefonlarında lityum temelli piller yüksek verimle kullanılabiliyor. Lityum piller Lityum-Ion ve Lityum-Polymer olmak üzere iki çeşidi mevcuttur. Tekrar şarj edilebilen ve tekrar şarj edilmeyen seçenekleri vardır.

Lityum pillerin artı (+) özellikleri

- Lityum piller 10 yılı bulan raf ömürlüğüne sahiptir. Bu piller yedek pil olarak oldukça işlevseldir.

- Lityum piller hafiftirler, ( bir Li-ion pil aynı kapasitedeki bir NiMH pilden %20-35 daha hafif ) daha uzun süre dayanıklılık gösterirler. ( dijital kameralarda kullanıldığında, alkalin pillerden 5 kat daha dayanıklıdırlar), Kapasiteleri 3000 mAH (dizüstülerinde 6000 mAH) ve günümüzde kullanılan elektronik cihazlar için özel olarak tasarlanmışlardır.

- Lityum pillerin şarj edilebilme sayısı 300-500 kez arası değişir. Fakat oldukça pahalıdır. Ni-MH piller kadar yüksek kapasiteye sahipler. Bellek etkisinden hiç etkilenmiyorlar. Lityum piller aynı zamanda akıllı piller olarakta adlandırılırlar. Bunun sebebi ise; şarj eden cihazla haberleşebilir ve tam şarj olduğunda şarj olmayı kesebilmektedir.

Lityum Pillerin eksi (-) Özellikleri

- Elektronik cihazlar üreticileri çeşitli teknik nedenlerle kendi Li-ion pilleri özel dizaynlarla üretiliyor. Bu da farklı cihazlarda aynı pillerin kullanılmasını zorlaştırıyor. Üreticiler kullanıcılara bir kaç pil seçeneği sunuyorlar. Yelpazenin dar olması ise bu pillerin diğer bir dezavantajı. Tabi bu piller için üretilen şarj aletleride farklı dizaynlara ve özelliklere sahipler.

- Bir diğer dezavantajı da şarj edilebilen pillerin oldukça pahalı olmasıdır.
Kaynak:http://www.sanalkurs.net