30 Eylül 2007 Pazar

O tek bir anı belgeleyin



Zamanı tutmak mümkün değil. Yaşadığımız her özel an, gördüğümüz her görüntü zamanın hoyrat çarkında yaşanmışlıklar denizinin dibine doğru yola çıkıyor, belgelenmemiş damgasını sırtında taşıyarak unutulmuşluk hapisanesinin bilinmeyen hücrelerine doğru yer alıyor.
Dijital çekimin altın kurallarının zamanın tutulamaz olmasıyla ne alakası var, demeyin.
O tek bir anı belgeme fırsatı elinizdeyken, yok yere objektifinizden kaçırabilirsiniz ya da belki objektiften içeri istediğiniz gibi sokamayabilirsiniz.
Birgün çok güvendiğiniz dijital kameranız sizi yarı yolda bırakabilir. Yalan değil, o zaman bundan sonra bunu kimsenin söylemesine izin vermemek için üzerimize düşeni yapın.
Makinanızı yanınızdan hiç ayırmayın.

29 Eylül 2007 Cumartesi

Fotoğrafcılık Sanattır

Fotoğraf:Cüneyt Oğuztüzün (Barhal)

Fotoğrafın yaratıcılık yönünü vurgulayan ilk teorisyenlerden Moholy Nagy 1925’te ‘fotoğraf çağdaş sanattır’ diyordu ve şöyle ekliyordu. “Fotoğrafçılar ile sanatçılar arasında fotoğraf sanat mıdır tartışması sorunun ortaya yanlış konmasıdır. Resmi fotoğraf ile değiştirmek niyetinde değiliz ki... Teknolojik gelişmenin getirdiği optik yaratmanın yeni formlarını yaratmak niye? Eleştirmenler hep resmin değerlerinden yola çıkıyorlar, artık fotoğrafın kendi değeri dikkate alınmalıdır. Ancak bu şekilde yargılanabilir. Fotoğraf basit şekilde görünenin yansıması değildir” (Greenhill, 1992:16).

Sanat, “Bir fikrin, bir duygunun, bir güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve yöntemler sonucunda ulaşılan üstün yaratıcılık” tanımının özü “anlatım”dır. Bilginin, gözlemin, iç dünyanın ve yaratıcı gücün harmanını bir malzeme ve bir yöntemle anlatmaktır”(Bayhan, 1996: 11).

Sanatı herhangi bir malzeme ile bir dışavurum olarak kabul edersek bu malzeme ses, söz, nota, yazı, boya, beden, kil, taş vb. olabildiği gibi fotoğraf da olabilir. “Görsel dünyada” “biçim” sadece bir araç, bizleri amaca ulaştıran bir şifreleme yüzeyidir. Sanatçının dünya görüşünü ve sanat anlayışını açıklayan bir şifrelendirmedir bu. Biçim, sanatçının tarzını belirler. Görüntünün anahtarıdır. İçerik anlatılan konudur, hikayedir. fotoğrafın yapısına taşınandır. Fotoğrafta ustalık, anlatılanın en ustaca biçimlenmesidir. Doğru yerden doğru zamanda bakmasını, bunu doğru teknikle becermesini ve her şeyin üstünde bir dünya görüşü oluşturmuş fotoğrafçılar ancak sanatçı olarak kabul edilebilir” (Çizgen, 1998: 15).

Çağın en büyük ressamlarından Picasso; “Benim resmimi imzam için alıyorlar” demiştir. Yani aynı tual, aynı renkler, farklı ressamların ellerinde farklı harmanlanır. Çünkü sanatçı sadece gözün gördüğü ile yetinmez onu kendi yorumuyla yeniden düzenler, yaratır. Mehmet Bayhan; “...yorumlamak, düşlerimizi aktarmak peşinde isek fotoğraf malzemesi de çekimde ve karanlık odada bizlere bir takım olanaklar sunar” (Bayhan, 1996: 90). diyor. Önemli olan bu malzemeleri kendine özgü yöntemlerle iyi kullanabilmek.

Fotoğraf sanatının anlatım alanına değindiğimizde olanakları geniştir; perspektifle ışıkla, kompozisyonla, objektifle, açılarla, fotoğrafçının vermek istediği anlamda bunlar başta ilke olarak karşımıza çıkar. Aklın, gözün, yüreğin birleştiği andır fotoğraf. İletilen, oluşturan ve verici olan fotoğrafçı ulaşmak istediği kitleye bir araç olan fotoğrafla ulaşır. Bu ulaşımı bir anlam içerir. Anlam iletişimin anahtarı, iletişim sürecinin odak noktasıdır. “Her iletinin ileten için bir anlamı vardır. Bir film, yönetmenin anlatmak istediklerini; bir resim, ressamın bakış açısının; bir şiir, ozanın duygu ve düşüncelerinin anlamını taşır; bir fotoğraf da fotoğrafçının bakış açısının ve düşüncelerinin anlamını taşır. İnsan olarak, yaşamın anlamını kavramak, dünyayı anlamlı kılmak isteriz “(Zıllıoğlu, 1996: 100).

İnsanlar bir fotoğrafın, önemli özelliklerinden birinin içerik olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlamışlardır. Bazıları fotoğrafın anlamını çözmek için semioloji bilimi (simgeler bilimi)’ne başvurmakta yarar görmüşlerdir. Simgelerin anlamını (gösteren, gösterge) açıklayan bu yeni bilimin baş kuramcısı Barthes’dir. Diğer sanatlarda olduğu gibi fotoğraf sanatında da ortak paydada birleşen bir anlam olmalıdır. Fotoğrafın içeriği ortak bir anlam taşımalıdır.

28 Eylül 2007 Cuma

Fotoğraf Çekerken

Fotoğraf:Halim Diker (Eruh)

Fotoğrafını Çektiğiniz Kişininin Gözüne Bakın:
Gerçek yaşamda olduğu gibi, fotoğraf çekerken kişinin gözünün içine bakmak arada bir bağ oluşturur. Birinin fotoğrafını çekerken makineyi kişinin göz seviyesinde tutun. Çocuklar söz konusuysa, bu onların boyuna inmeniz gerekiyor demektir. Çektiğiniz kişinin her zaman makineye bakması gerekmez. Tek başına göz seviyesi açısı sizi resmin içine çeken kişisel ve davetkar bir duygu yaratır.

Arka Plan Sade Alsun:
Sade bir arka plan fotoğrafını çektiğiniz objenin daha iyi görüntülenmesini sağlar. Makinenizin vizöründen bakarken çektiğiniz objenin çevresini inceleyin. En sevdiğiniz yeğeninizin kafasından çıkan antenler, kulaklarından sarkan arabalar olmaması için özen gösterin.

Diş Mekanda olsanız da Flaş Kullanın:
Parlak gün ışığı yüzde istenmeyen derin gölgeler oluşturabilir. Yüzü aydınlatmak için flaş kullanarak gölgeleri yok edin. Güneşli havalarda insan resmi çekerken flaşınızı açmayı unutmayın. Dolgu flaşı (fill-flash) modunu ya da tam flaş (full-flash) modunu seçebilirsiniz. Fotoğrafını çektiğiniz kişi en fazla 1,5 metre uzaklıktaysa dolgu flaşı, daha uzaktaysa tam flaş modu gerekebilir. Dijital bir fotoğraf makinesiyle sonuçları incelemek için fotoğraf görüntüleme panelini (LCD ekran) kullanın.

Bulutlu günlerde varsa sürekli flaş modunu seçin. Flaş insanların yüzünü aydınlatır ve yüz hatlarının öne çıkmasını sağlar. Bulutlu günlerin hafif ışığı bazen hoş sonuçlar verebildiğinden, flaşsız olarak da fotoğraf çekmeyi deneyin.

Daha Yakına Gitmeye Çalışın:
Fotoğrafını çektiğiniz nesne arabadan daha küçük bir objeyse, deklanşöre basmadan bir, iki adım yaklaşıp zoom kullanın. Amacınız fotoğraf karesini fotoğrafını çektiğiniz objeyle doldurmak olmalı. Yakın çekimle, kalkmış bir kaş ya da serpiştirilmiş çiller gibi anlam katacak ifadeler yakalayabilirsiniz.

Ancak fazla yakına giderseniz fotoğrafınız bulanıklaşır. Çoğu fotoğraf makinesinin en yakın odak mesafesi yaklaşık 90 cm ya da makinenizden bir adım uzaklıktadır. Fotoğraf makinenizin en yakın odak mesafesinden (emin olmak için makinenizin kullanım kılavuzuna bakın) daha yakına giderseniz fotoğraf bulanık çıkar.

Fotoğrafını Çektiğiniz Objeyi Tam Ortaya Yerleştirmeyin:
Sahnenin tam ortası, gösteri yapan kişi için bulunmaz bir yerdir. Ancak, fotoğraf karenizin tam ortası için aynı şeyi söylemek doğru değil. Çektiğiniz nesneyi fotoğraf karesinin tam ortasından hafif yana kaydırarak, fotoğrafınıza hayat verin. Vizörünüzde karelerden oluşan bir oyun tahtası olduğunu varsayın. Şimdi fotoğrafını çektiğiniz nesneyi tahtadaki karelerden birine yerleştirin.

Otomatik odaklı bir fotoğraf makineniz varsa, bu tür makinelerin çoğu vizörün ortasında bulunan nesneye odaklanacağından, odağı kilitlemeniz gerekir.

Odağı Kilitleyin:
Çektiğiniz obje, fotoğrafın tam ortasında değilse net bir fotoğraf elde edebilmek için odağı kilitlemeniz gerekir. Otomatik odaklı fotoğraf makinelerinin çoğu fotoğrafın merkezinde ne varsa ona odaklanır. Ancak fotoğraf kalitesini artırmak için çoğu zaman çektiğiniz nesneyi tam ortadan hafif yana kaydırmanız gerekir. Bulanık bir fotoğraf çekmek istemiyorsanız, önce çektiğiniz nesne tam ortadayken odağı kilitlemeli, ardından da nesne ortadan yana kayacak şekilde kompozisyonu değiştirmelisiniz.

Odağı genellikle üç adımda kilitleyebilirsiniz. Önce, nesneyi tam ortaya yerleştirin ve deklanşörü yarım basılı halde tutun. İkinci olarak, deklanşör hala yarım basılı halde makinenizi oynatarak nesneyi ortadan yana kaydırın. Üçüncü ve son olarak, fotoğrafı çekmek için deklanşöre tam olarak basın.

Flaşınızın Etki Mesafesini Öğrenin
Flaş kullanılırken yapılan en yaygın hata flaşın etki mesafesi dışındaki nesneleri çekmektir. Bu neden yanlış? Flaş etki mesafesinin uzağından çekilen fotoğraflar karanlık olacağı için bu yanlıştır. Birçok fotoğraf makinesinde maksimum flaş etki mesafesi 4,5 metreden (yaklaşık 5 adım) daha kısadır.

Sizin makinenizin flaş etki mesafesi nedir? Makinenizin kullanım kılavuzuna bakın. Bulamadınız mı? O zaman işi şansa bırakmayın. Çekeceğiniz nesneden 3 metreden daha fazla uzaklaşmayın.

Işık Miktar ve Yönüne Dikkat Edin
Fotoğrafını çektiğiniz nesneden sonra fotoğrafın en önemli öğesi ışıktır. Işık çektiğiniz fotoğraftaki her şeyin görünümünü etkiler. Anneannenizi çekerken, yandan vuran parlak gün ışığı kırışıklıkları belirginleştirir. Oysa bulutlu bir günün loş ışığı aynı kırışıklıkları gizler.

Çektiğiniz nesne üzerine fazla ışık düşmesini istemiyor musunuz? O halde ya kendiniz yer değiştirin ya da çektiğiniz nesnenin yerini değiştirin. Manzara fotoğrafı çekerken, ışığın kavuniçine çaldığı ve tüm arazi boyunca uzanıp gittiği sabahın erken ya da akşamın geç saatlerini deneyin.

Birkaç Tane Dikey Resim Çekin
Fotoğraf makineniz dikey duramıyor mu? Dikey fotoğraf çekmek için yana doğru hiç yatırmadıysanız elbette duramaz. Dikey bir fotoğrafta her tür nesne daha iyi görünür. Sarp kayalar üzerindeki bir fenerden Eiffel Kulesine, bebek havuzunda zıplayıp duran 4 yaşındaki yeğeninize kadar her şey. O halde bundan sonraki denemenizde fotoğraf makinenizi yana yatırıp dikey bir iki resim çekmeye özen gösterin.

Yönetmen Gibi Düşünün: Fotoğraf çekerken denetim sizde olsun; fotoğrafların kalitesinin ne kadar arttığını siz de görün. Yalnızca bir fotoğrafçı gibi değil bir film yönetmeni gibi hareket edin. Film yönetmeni her şeyi kontrolünde tutan kişidir. Yer seçimini yönetmen yapar: “Herkes arka bahçeye çıksın.” Aksesuarları yönetmen seçer: “Kızlar, pembe gözlüklerinizi takın.” İnsanları yönetmen organize eder: “Şimdi biraz daha yaklaş ve kameraya doğru eğil.”
Kaynak: www.kodak.com.tr

27 Eylül 2007 Perşembe

Fotoğraf Çekmek Yasak


Fotoğraf:Mehmet Gülbiz (Boğazköy)
Fotoğraf:Hakan Öge (Allianoi)

Aşağıdaki yazı gunesintamicinde.com 'dan alınmıştır. Buraya tıklayarak orjinal yazıya ulaşabilrsiniz.

Yer, herhangi bir yer, elinizde fotoğraf makinesi. Şöyle ciddi, sizi yerinizden sıçratacak bir ses duyarsınız. “Beyefendi, burada fotoğraf çekmek yasak!”. Gözünüzü makinenizin vizöründen çekersiniz, Afyon’da görülen UFO gibi size bakan görevliyi görürsünüz. Fotoğraf makinenize doğru atlamamak için kendini zorlukla tutmaktadır. Apartopar ya çıkarılırsınız, ya sıkı bir öğütten geçip bırakılırsınız.



Fotoğrafçılık sanatı ile dijital dönemde tanıştım. Daha önce elbette filmli makinelerle eş dost, yaşgünü, mezuniyet vb. çekmiştim. Ancak HP’nin 2 Megapixellik makinesi rüya gibiydi. Filmsiz istediğin kadar çekip bilgisayara yükleyebilirdin. Bir süre sonra fotoğraf makinelerindeki pixel sayısının herşey olduğunu düşünüyordum. Gözüm 5 Megapixellik makinelerdeydi. Daha detaylı ve büyük çekiyorlardı. Sonraları bunun da yetmediğini objektiflerin önemli olduğuna inandım. Teleskobik bir objektif, makro objektif, geniş açılı objektif herşeydi :)

Zamanla fotoğraf makinemin modeli değişirken önemli olanın bir kareye en değerli görüntüyü sığdırmak olduğunu çözdüm. Bundan sonraki herşey sadece daha net, daha canlı yapıyordu fotoğrafı. Böylece önce çevremdeki nesneleri, insanları çektim. Sonra kuşları, böcekleri, ağaçları… Böylece fotoğrafçılık, bir aşk şeklinde gelişirken her yerde muhteşem anlar görmeye başladım. Elbette profesyonel bir makine her yere taşınamıyor. Çok ağır, çok dikkat çekici ve pahalı. Düşmesi, çalınması ürkütücü.

İşte bu sırada yasaklarla karşılaştım. Önce mantıklı ve haklı yasaklarla karşılaştım.
“Askeri bölgelerde, güvenlik nedeniyle fotoğraf çekimi yasaktır”(2565 sayılı yasa). Güvenlik için gerekli ve hepimiz bunu destekliyoruz.
“Hastanelerde hasta özlük hakları için çekim yasağı var” Bu da bence haklı ve çok yerinde bir yasak. Özellikle gerek Bülent Ecevit’in, gerek Barış Akarsu’nun hastahanedeki fotoğraflarının çekilmesi de, basılması da, basın ilkelerine aykırıydı bence. Aynı şekilde cami, kilise ve tapınaklar kişilerin özeli olduğundan ibadet sırasında izinsiz çekilmesi doğru değil diye düşünüyorum.

Ancak sonraları başka mekanlarda yasaklarla karşılaştım. Metroda, otoparklarda, iskelelerde, garlarda, sinemalarda fotoğraf çekilemediğini öğrendiğimde şok oldum. Neden ki?

nophoto1.jpgDaha sonra Sezen Aksu ve Cem Yılmaz’ı canlı izlemeye gittiğimde fotoğraf makineme resmen el konuldu. Üstüne ismim yazılıp, bir makbuz bile verilmeden alındı. Başkası, “Ben şuyum” dese makineyi alıp gidecek. Neden böyle bu? Yurtdışında herkes gittiği konserlerin fotoğraflarını çekip sevinirken, bizim farkımız ne? Fotoğraf çekmeyi mi bilmiyoruz, sanatçı patlayan flaşlardan çok rahatsız mı oluyor, görüntüler satılıp ek gelir mi elde ediliyor? Ne oluyor bilmiyorum.

Ardından bazı öğretmenevlerinde boynumdaki fotoğraf makinesini görenler “yasak hocam” deyip içeri almadı. Ama neden? Gazeteciler önemli birilerini kaçak sevgilisiyle mi yakaladı? Birlikte yemek yerken arkadaşlarla hatıra fotoğrafımızı çekmek neden yasak olsun?

Sonra bazı devlet binalarında “İzinsiz çekim yapmak yasak” yazılarını gördüm. Neden? Gizleyecek beceriksizliğimiz mi var? Uğur Dündarlardan mı korkuyoruz?
Müzelerde tam bir “Photography Phobia” / Fotoğrafçılık Korkusu olduğunu gördüm. Öncelikle söyleyeyim, flaş kullanarak asla tarihi eser çekmem. Çok zarar vericidir. Tarihi, sanatı seven, kimse yapmaz bunu. Ani ışık, moleküler bağları zayıflatır ve her çeşit tarihi eserde, tabloda dış boyayı, rengi ve malzemeyi hızla eskitir. Dünyada flaş kullanmak yasaktır. Bu akıllıca bir önlemdir. Buna rağmen Ayasofya gibi büyük yerlerde mutlaka flaş patlatırlar. Çünkü ortam loştur, fotoğraflar koyu çıkar. İnsanlar ISO ayarlarını bilmez. Böylece işini yapan memurlar olmasa çok ciddi zarar görürler.

ISO ayarlarını bilmek, karanlıkta çekim yapabilmeniz için şarttır. Makineniz en düşük f değerinde bile, görüntüyü karanlık görüyorsa önce pozlama süresini arttırmak sonra ISO değerini yükseltmek şarttır.

Topkapı Sarayı ise bu açıdan felakettir. Flaş kullanmayacağınıza dair yemin etseniz bile fotoğraf makinenizle, ne mücevherleri, ne bazı bölümleri vs. çekemezsiniz. Artık dışarıdan ağaçları çekin, manzarayı binaları çekin. :)

Ankara’da Anıtkabir Müzesi’nde de aynı durumu gördüm. Atatürk’ün şahsi eşyaları ve kütüphanesi kadar tarihi görüntülerin de canlandığı bu muhteşem müzede çekim yapamadık.

Sonra müzelerde ciddi bir sergileme sorunu vardır. Eserler pleksiglass bölmelerde görüntülenirken asla fotoğrafları çekilemez, çünkü yansıyan görüntüler camı kaplar. İlginç açılar, çok uzaktan çekmeler bile durumu kurtarmaz.

Ayrıca flaş patlatmak istemeyen fotoğrafçı, ISO değerlerini çok arttırmamak ve tozlu görüntü oluşturmamak için uzun süre pozlamak amacıyla üç ayak ile çekim yapmalıdır. El ile yapılan çekim titremeye yol açar. Evet elbetteki zarar vermek istemeyen iyi yürekli, bilinçli fotoğrafçı ödüllendirilir (!) 3 ayaklı çekim yapmak ya yasaktır, ya da ek ücret vermeniz gerekir.

Ya alışveriş merkezlerine ne demeli? Gidin çok katlı bir alışveriş gezme dolaşma merkezine ve bir kaç poz çekin. Koşarak gelen güvenlik görevlisi sizi iyice bir uyaracaktır. Sanırım bu olay bir çocuğun elim kazada merdivenlerden düşmesi ve hayatını kaybetmesiyle başlayan bir uygulama.

Düğünlerde nikahlarda flaşı, patlamış çoğunlukla iyi ayarlanmamış ve beylik kadrajları beğenmiyorum, arkadaşımın harika tören fotoğraflarını çekeceğim deyin. Töreni de izletmez düğün fotoğrafçıları ekibi sizle kapışır dışarı alırlar :)

Fotoğraf:Mehmet Gülbiz (Boğazköy)
Bir çok yerde ise elinizde profesyonel makine olması başınıza ciddi iş açabilir. Bir örnek vereyim. “Eski İstanbul Binaları” koleksiyonu yapmak için Eminönü civarında geziyordum. Farkında olmadan her çeşit kaçak Cd vs. satan bir caddeye gelmişim. Etrafımı bir grup sessizce çevirince anladım. Haklarında gazetelerde haber yapılmış ve memnun kalmamış olacaklar ki beni gazeteci sanıp üstü kapalı tehdit ettiler. Ancak öğretmen kimliğimi gösterip ellerinden kurtuldum :)



Ayrıca fotoğraf çekerken ilk iş, etrafa dikkatlice bakın. Sevgilisine sarılan şöyle cüsseli biri var mı? Aman canınızı seviyorsanız o yöne doğru çevirmeyin makinenizi ! Bayağı badire atlatabilirsiniz. “Sevgilimle beni ne çekiyorsun lan?” şeklinde uçarak gelen birini görmek zor değildir :) Genelde bu çeşit durumlardan kurtulduğumu eve gelip fotoğraflardan öldürecek gibi bakanları görünce farkederim. Elbette bende izinsiz fotoğrafımın çekilmesinden hoşlanmam. İnsanlardan izin alırım vermezlerse çekmem. Bu insan temalı fotoğraf çekmek isteyen herkesin bilmesi gereken bir kuraldır. Hatta istockphoto gibi uluslararası sitelerde yüzü görünen her insan tarafından imzalanmış izin kağıdı almadan fotoğraf satamazsınız. Paparazzileri bu anlamda hiç sevmem. Prenses Diana’nın ölümünden ve işleri güçleri selülit avcılığı olduğundan beri.

Afgan sınırındaki şehirlerde kadınların fotoğraflarını çekmek, Burkalı kadınların yanına gitmek ya da onlarla konuşmak kesinlikle yasak. Erkekler izin verirse fotoğraf çekebiliyorsunuz. Hindistan’a yakın yerlerde ise kadınlarla daha rahat sohbet edebiliyor ve fotoğraf çekebiliyorsunuz. Kılık kıyafetleri daha renkli ve saçlarını, yüzlerini açıkta bırakan kıyafetler giyebiliyorlar. Çin sınırı dağlık bir bölge olduğu için dağ köyleri bulunuyor. Bu bölgede de kadınları fotoğraflamak zor. Küçük kız çocuklarını çekmek daha kolay, ancak kızlar henüz 14-15 yaşında evlendiriliyorlar. Evli olanların fotoğraflarını çekmek için yine izin almanız gerekiyor.


Dünyada aşırı ölçüde fotoğraf yasağının olduğu ülkeler, genelde Arap yarımadası ve uzakdoğuda Kuzey Vietnam olarak sayılabilir. Öyle ki, bir çok gazeteci yanlarında görevli askerlerle ülkeyi gezip fotoğraf çekebiliyorlar. Bir de bazı yerli kabileler, fotoğraf çekenin ruhlarını çaldığına inandığından ciddi tepki veriyorlar :) National Geographic fotoğrafçıları gibi kültürel alışkanlıkları iyi takip eden fotoğrafçıların bir önerisi var. Önce bir Polaraid makine ile kişinin fotoğrafını çekip hediye ediyorlar, sonra kendi makineleri ile çekiyorlar. Böylece kişilerle samimi bir hava kuruluyor.

Gittiğiniz ülkelerin yönetim şekilleri, yasaları veya sosyal standartları size yabancı olabilir ama fotoğraf çekerken bunlara dikkat etmelisiniz. Örneğin köprüler, sınırlar, askerler ve askeri bölgeler, devlet binaları, havaalanları bir ülkenin yasaklar listesinde olabilir. Ufak bir tereddütünüz varsa sorun, öğrenin; çünkü bilmemek bahane kabul edilmez. Örnek olarak İzlanda’da yumurtlayan kuşların fotoğrafını çekmek için izin gerekli. Fransa’da ev fotoğrafı çekmek özel yaşama tecavüz gibi görülüyor. Monrovia’da ise şehir merkezinin fotoğrafını çekmek hapise girmenize neden olabilir. Genellikle camilerde ayin sırasında fotoğraf çekmek yasaktır. Bazı İslam ülkelerinde fotoğraf çekmek tümden yasak olabilir. Müzelerde farklılıklar olmakla birlikte çoğunlukla flaş ve tripod kullanmamak şartıyla izin veriliyor.
Kaynak:http://www.geocities.com/nevilo/seyfot.htm

Fotoğraf korkusunun insani boyutu daha farklı şekillerde de görünebiliyor. Fotoğrafta asla güzel çıkamayacağına, fotojenik olmadığına inanan insanlar bu kaygıyla gerçekten gerilip pek iyi çıkmıyorlar. Onları önce izin alıp sonra uzaktan en doğal hallerinde çekmek mantıklı çözüm. Çocuk fotoğrafçılığı için de geçerli bu.

Çözüm olarak halkın yaptığı bu yasak bölgelerde çaktırmadan cep telefonlarıyla kaçak çekimler yapmak. Her geçen gün cep telefonları geliştikçe işler iyice karışacak. Üstelik ülkenin tanıtımı ve turizmin gelişmesi için gereksiz yerlerde fotoğraf yasağı olmamalı.

Dolayısıyla dikkatli olmakta fayda var arkadaşlar. Çünkü “Bu memlekette fotoğraf çekmek çoğunlukla yassağtırr hemşerim”.

B u yazı gunesintamicinde.com 'dan alınmıştır. Buraya tıklayarak orjinal yazıya ulaşabilrsiniz.

26 Eylül 2007 Çarşamba

Büyükçekmece Köprüsü (Büyükçekmece)

Fotoğraf:Görkem Kızılkayak (Büyükçekmece)
Büyükçekmece Köprüsü (Büyükçekmece)

İstanbul Büyükçekmece ilçesinde bulunan Büyükçekmece Köprüsü, uzun yıllar Büyükçekmece- Mimar Sinan Köyü arasındaki bağlantıyı sağlamıştır. Aynı zamanda da bu köprü Büyükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasında bir geçit niteliğindedir.

Köprünün bulunduğu yerde Bizans döneminde de bir köprü olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) Zigetvar seferine çıkarken bu köprünün yapımına başlanmış, Sultan II.Selim Zamanında (1566-1574), bir yıl içerisinde de tamamlanmıştır.Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetü’l-Mimarin ve Risale-i Tezkiretü’l-Ebniye’de bu köprünün Mimar Sinan’ın eseri olduğu yazılıdır.

Bostancı Köprüsü’nün bulunduğu yerde Osmanlı döneminde bir de Bostancı Ocağı bulunuyordu. Bu ocak Anadolu’dan İstanbul’a gelenlerin kontrolünü yapar, işsiz güçsüz veya şüpheli kişilerin şehre girmesini engellerdi. Aynı şekilde Büyükçekmece’de bulunan Bostancı Ocağı da Rumeli’den İstanbul’a gelenlerin kontrolünü yapar, şehre girip, giremeyeceklerine karar verirdi.

Mimar Sinan köprünün yapımında yüzlerce neccar, senktraş çalıştırmış, gölün suları büyük tulumbalarla çekilmiştir. Temellerinde iki-üç insan boyunda kazıklar çakılmış, bunların aralarına kurşun akıtılarak kazıklar birleştirilmiştir.

Büyükçekmece Köprüsü 635.57 m. uzunluğunda, 7.17 m. genişliğinde dört ayrı köprünün birleştirilmesinden meydana gelmiştir. Çevresine de geniş rıhtımlar yapılmış olan köprü inişli çıkışlı olup Büyükçekmece yönündeki ilk iki bölümü yedişer, üçüncüsü beş, dördüncüsü de dokuz gözlüdür. Ancak bu gözlerin yükseklikleri birbirlerine eşit değildir. Orta gözlerin kemerleri diğerlerinden daha yüksektir ve onun dışındaki gözler köprünün iniş ve çıkışlarına uyum sağlayarak alçalıp yükselmektedir. Köprüyü oluşturan bölümlerin birleştikleri yerlere de sulardan köprünün zarar görmemesi için selyaranlar yapılmıştır.

Köprünün yapımında 35.000-40.000 m3 taş kullanılmış ve bunlar birbirlerine eritilmiş kurşunlarla bağlanmıştır.

Büyükçekmece Köprüsü’nün mimari yönden en ilginç noktalarından birisi de taş konsollar üzerine oturtulan kitabeli balkon-köşkleridir. Bu balkonlar Osmanlı köprülerinde dinlenme veya sohbet yeri olarak yapılmışlardır. Köprünün dördüncü bölümünde karşılıklı iki kitabe bulunmaktadır. Devrin ünlü hattatlarından Derviş Mehmet’in eseri olan bu kitabenin dört beyitlik manzum metnini Şair Hüdai yazmıştır.

Fotoğraf Çekerken Dikkat Edin.

Fotoğraf :Umut Kaçar (Gölyazı)


Fotoğraf Çekerken Bazı Püf Noktaları:

1. Kadrajınızı tam olarak doldurun, fotoğrafınızda hiçbir ölü boşluk olmamalıdır.
2. Bir hayvanın fotoğrafını çekecekseniz gözleri kesinlikle net olmalıdır.
3. Hareketli bir hayvan gördüyseniz, fotoğraf makinenizi aynı yönde hareket ettirerek pan fotoğrafı çekebilirsiniz. Böylece arka planda hareket yüzünden bulanıklık ve çizgiler oluşacaktır. Bu yöntem zor olmakla beraber çok etkileyici bir fotoğraf türüdür. Hareketi gördüğünüz her anda fotoğrafınızda da göstermeye çalışın.
4. Arka planda eğer fotoğrafınıza bir anlam katmıyorsa veya göze batıyorsa, hiçbir insan yapısı obje, direk, yol veya çöp görülmemelidir.
5. Vahşi hayvanların fotoğraflarını çekecekseniz dikkatlerini çekmemek için yavaş hareket etmelisiniz, hatta askerlerin veya avcıların giydiği gibi kamuflaj kıyafetleri işe yarayabilir. Önce sessizce fazla dikkat çekmeyecek bir yere yerleşin, sonra hayvanlar yaklaştıkça fotoğraf çekmeye başlayın.
6. Objeyi, eğer fotoğrafın anlatım gücünü artırmıyorsa kesinlikle merkeze yerleştirmeyin.
7. Fotoğraf makineniz SLR tipindeyse, içindeki aynanın fotoğraf çekerken açılıp kapanması küçük titreşimlere neden olarak netliği bozacaktır. Bunu engellemek için bu sırada elinizle tripodunuzun üzerine baskı uygulayın ya da uygun koşullarda zamanlayıcı (timer) işlevini kullanın.
8. Işığın yetersiz olduğu durumlarda veya ters ışık durumlarında dolgu flaşı (fill flash) tekniğini kullanabilirsiniz. Bunun için olabilecek en düşük flaş ışığı şiddetini tercih etmelisiniz.

25 Eylül 2007 Salı

Kompozisyonun Oluşturulması

Kompozisyonun Oluşturulması
Genel olarak düşündüğümüzde güzel bir fotoğrafı, sıradan ve aceleyle çekilmiş bir fotoğraftan ayıran en önemli özelliklerden belki de ilki iyi bir kompozisyondur. Yani bir fotoğraf çekerken kompozisyonun öğelerini doğru bir biçimde yerleştirdiğinizde ilk adımı atmış olursunuz.

Kompozisyonu oluşturmakta kullanacağınız öğelerin doğada çok sayıda örneği vardır. Bunlar çizgiler, dokular, yinelemeler ve perspektif gibi araçlardır. Bunlar fotoğraflarınıza canlılık, denge ve kontrast sağlar. Bazen bir doku veya yineleyen biçimler güzel bir fotoğrafın tamamını oluşturabilir.

Çizgiler belki de doğada en sık gördüğümüz kompozisyon öğesidir. Etkili bir biçimde kullanıldığında çizgiler, gözlerimizle fotoğrafın üzerinde takip edilerek fotoğrafa anlam katar. Üç türlü çizgi vardır; yatay, dikey ve diyagonal. Bunlar fotoğraf içinde duruma göre enerji ve devinim yaratırlar. Yatay çizgiler fotoğrafta izleyenlerde durağanlık ve pastoral duygulanımı yaratırlar. Boş alanlar, tepelerin üst sınırı, göller, ırmaklar ve deniz manzaralarında yatay çizgiler oluşacaktır. Doğa fotoğraflarında en sık görülen yatay çizgi ise ufuk çizgisidir. Eğer kesintiye uğramamışsa ufuk çizgisi fotoğrafta oldukça durağan bir etki yaratacaktır. Diğer objeler, örneğin dağlar veya ağaçlar ufuk çizgisini keserse daha güzel bir görsel etki oluşacaktır. Ufuk çizgisini simetri yaratmak istemiyorsanız tam ortaya yerleştirmeyin, üçler kuralını anımsarsak alt veya üst 1/3 üzerinde olması iyi bir etki yaratacaktır. Uzun yatay çizgiler olan manzaralarda fotoğraf çekerken yatay kadrajı tercih etmelisiniz. Dikey çizgiler ise fotoğrafınıza güç duygusu yerleştirir ve görsel güzelliğini artırır. Doğa fotoğraflarında ağaç gövdeleri, çiçek dalları veya uzun otlar dikey çizgiler yaratırlar. Eğer dikkati obje üzerinden uzaklaştırmıyorsa dikey çizgileri fotoğrafınıza dahil etmeye çalışın. Diyagonal çizgiler fotoğraflarınıza diğer çizgi türlerine göre daha fazla enerji ve devinim kazandırırlar. Bu çizgiler fotoğraf üzerinde izleyicilerin gözlerini bir yöne doğru yönlendirirler. Diyagonal çizgileri dağ veya tepe yamaçları, ağaçların dalları veya ormanda yapraklar arasından sızan ışık ışınları yaratabilir. Özellikle makro fotoğraf çekerken bir dikey çizgiyi makinenizin açısını değiştirerek diyagonal çizgiye dönüştürülebilir ve böylece daha etkili bir sonuç yaratabilirsiniz.

Fotoğrafınızda renkler, biçimler veya çizgilerin kendilerini yinelediği durumlarda bir doku oluşacaktır. Yere düşmüş yapraklar, otlar arasında rasgele olarak dağılmış çiçekler veya bir yamaçtaki ağaçların yarattığı görüntüler buna örnek olabilir. Doku etkisi yaratabilmek için yeteri kadar sayıda tekrarlama olmalıdır. Suyun yarattığı dalgalar nedeniyle kıvrımlı olarak kurumuş çamur, ağaçların kabukları veya yeşil otlar fotoğraflarda bir desen görünümü yaratırlar. Bu tip bir görünümün fotoğrafını çekmek için ortamda oblik olarak yandan gelen ve yeteri kadar kontrast yaratan bir ışık gereklidir.

Perspektif, fotoğrafta derinliğin bir göstergesidir. Fotoğrafınızda yukarıda anlattığımız elemanları kullanım biçiminize göre perspektifi artırabilirsiniz. Geniş açılı lensler perspektif etkisini artırır, dar açılı olanlar ise azaltır. Perspektifi vurgulamak isterseniz lensinizin odak uzunluğunu düşürün, objenizi ön plana yerleştirin ve makinenizi aşağıdan yukarıya doğru biraz açılı konumlandırın.

Kompozisyonlarınızda yukarıdaki elemanları kullandıkça daha rahatlıkla güzel fotoğraflar çekeceksiniz. Fotoğrafçılıkta yeniyseniz anlattığımız elemanları ayrı olarak düşünerek deneme fotoğrafları çekin, giderek kompozisyon konusunda daha ustalaştığınızı göreceksiniz. Böylece bir fotoğrafçı olarak doğaya baktığınızda, çizgiler, dokular, desenler ve perspektif etkisi yaratabilecek öğeleri rahatça göreceksiniz

Doğa Fotoğrafçılığında Işık

Fotoğraf : Turgut Tarhan (Fethiye)


Doğa Fotoğrafçılığında Işığı Tanımak Önemlidir
Bir fotoğrafçı, doğada ışığın yarattığı değişik görüntüleri farkeder ve işini yaparken bunlardan ilham alır. Zaten fotoğraf çekerken zorluk yaşayanlar genellikle ışığın ve filmin doğasını bilmeyenlerdir.

Işık bazen birbirine geçmiş dört özellikle tanımlanabilir. Bunlar yoğunluk, yön, renk ve dağınıklık olarak sıralanır. Beşinci bir özellik kontrast, doğrudan ışığa ait bir özellik değildir fakat yukarıdaki dört özellik tarafından etkilenir ve fotoğraflar çekimi sırasında dikkat etmemiz gereken bir konudur.

Işığın yoğunluğuna parlaklık da diyebiliriz. Bu fotoğrafçının çekim sırasında en az değiştirebileceği bir özelliktir. Karşımıza çıkan değişik ışık koşullarında kullandığınız filme bağlı olarak enstantane ve diyafram ayarları konusunda tamamen özgür olamayacağımız için her istediğimiz zaman alan derinliği oluşturmak, hareket etkisi yaratmak vs. olanaklı olmayacaktır. Bu sorunu çözmek için bir yol olarak görülebilecek reflektörler veya doğal olmayan ışık kaynakları ise ortamdaki ışığın doğallığını bozarak sorunu tam olarak çözmeyecektir. Bununla birlikte ışığın yönü çoğunlukla fotoğrafçının kontrolü altındadır. Objenizin özelliklerini vurgulamak için ışığın yönünü fotoğraf çektiğiniz yönü değiştirerek ayarlayabilirsiniz. Sabahın erken saatlerinde veya güneş batarken oluşan yandan gelen ışık objenin biçimi ve dokular üzerindeki girintileri daha belirgin yapacaktır. Işığın renk değeri yine en kolaylıkla kontrol edebileceğiniz fakat oldukça az bilinen ve yanlışlıklar yapılan bir konudur. Bunun en önemli nedeni renkleri insan gözü ve beyninin, filmlerle aynı biçimde görmemesidir. Örneğin bir gün batımı zamanında insan gözüne gökyüzü tamamen turuncu fakat yeşil ağaçlar kendi rengine yakın görülür. Fakat film ağaçların rengini turuncu olarak kaydedecektir. Diğer bir örnek de açık bir gökyüzü ve parlak bir güneş ışığı varken gölgede kalan objelerin rengi gökyüzünden yansıyan ışıklar nedeniyle film tarafından üzerlerinde mavi bir tonda kaydedilmesidir. Bu hata doğal olarak bulutlarla kaplı bir gökyüzü varsa oluşmayacaktır. Bu anlattığımız ikinci hatayı düzeltmek için sıcaklaştırıcı filtreler örneğin 81A kullanmalısınız. Böyle örnekler görerek insan gözünün ve filmin renkleri algılamasındaki farklılıkları öğrendikçe daha doğru renkte fotoğraflar çekeceksiniz.

Son olarak fotoğraf çekilecek konu üzerinde ışık düzgün dağılmış (diffüz) veya sert olabilir. Bu özellik ışık kaynağının büyüklüğü ile ilgilidir. Güneş, çok uzakta olduğundan nokta biçiminde görülen bir ışık kaynağıdır ve güneş ışığı özellikle dünyaya ışıklarının dik geldiği öğle saatlerinde sert ışıklar ve keskin gölgeler yaratır. Böyle bir ışıkta kontrast çok fazladır ve amacınız kontrastı yüksek bir fotoğraf çekmek değilse bu sorun yaratacaktır. İnsan gözü aydınlık ve karanlık bölgelere bakarken irisin açılması ve kapanmasıyla değişen ışık koşullarına rahatlıkla uyum sağlar. Filmlerin çoğu hatta dijital sensörler bir alanda yapılan ışık ölçümleri sırasında aydınlık ve karanlık alanlarda bulunan 6 kademeden fazla farklılıkları gözle göründüğü gibi kaydetmeyecektir. Filmlerin teknik özellikleri nedeniyle kontrastı yüksek bir ışık yerine dağınık bir ışık daha iyi sonuçlar verecektir. Böyle bir ışık kaynağı, yüksek bulutlarla tamamen kaplı olan gökyüzü tarafından yaratılabilir.

Evet yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız sorunlar yüzünden iyi ışıklandırması olan bir fotoğraf çekebilmek için kendimizi filmin ışıkları kaydettiği biçimde görmeye alıştırmalıyız. Bunu başardığınız zaman fotoğrafçılıkta önemli bir aşamayı geçmiş olacaksınız. (5,6)

24 Eylül 2007 Pazartesi

Manzara (Cilo) Fotoğrafı

Fotoğraf:Uğur Uluocak (Cilo)
Manzara fotoğraflarının çekiminde düşük enstantane kullanmak hem alan derinliğini artırmak için kısık diyafram kullanmaya imkan tanıyacağından hem de konu içerisindeki hareketli öğelerin hareket izlenimini yakalayabilme imkanı sağlayacağından iyi sonuçlar verir. Diğer taraftan renk kontrastını sağlamak için zıt renkleri renk dengesini bozmadan kullanmak fotoğraftaki görsel zenginliği artırır. Filtre manzara fotoğrafçılığının vazgeçilmez elamanlarındandır. Fotoğrafımızda gökyüzü yer alacaksa gökyüzündeki bulutların fotoğraf üzerindeki etkisini artırmak ya da yüksek noktalarda fotoğraf çekerken U.V. ışınlarının fotoğrafımızı etkilemesini önlemek için mutlaka filtre kullanmalıyız. 80 A-80 B filtreleri bulutları daha belirgin olarak görüntülemeyi sağlar.

Doğa Fotoğrafı Çekmek

Fotoğraf :Cüneyt Oğuztüzün (Gediz Deltası)

İnsanoğlu olarak günümüzde güvenli ve konforlu evlerimizde oturup rahatça gereksinimlerimizi karşılasak da bir canlı olarak kökenimizin doğadan geldiğini biliyorsunuz. Belki de bu yüzden içgüdüsel olarak doğa bizi çağırır. Doğada bulunan her türden canlı veya cansız nesneler, manzaralar bazen de tehlike ve macera isteği birçok insanda doğayla içice olma isteği yaratır. Fotoğraf sanatıyla ilgilenen kişiler de belki de bu yüzden sıklıkla doğada fotoğraf çekmeye çalışırlar. Çektiğiniz fotoğrafın güzelliği yanında, doğada fotoğraf çekmek ayrı bir zevki olan heyecanlı bir uğraştır.

Belki de doğada elinizdeki kıt olanaklarla sorunlara çözüm bularak güzel sonuçlar elde edebilirsiniz. Güneş tam tepedeyken ve keskin gölgeler oluştuğu zamanlarda makro fotoğrafı çekmek için kullanabileceğiniz bir örneği kısaca anlatalım. Tripodunuzu fotoğrafı çekilecek objenin örneğin bir çiçeğin üzerine koyun. Tripodun ayaklarına tutturduğunuz bir beyaz naylon torbayı çiçeğin üzerinde gölge yapacak ve güneş ışığının dağılmasını sağlayacak biçimde yerleştirin. Sonrasında ise bu uygun ışık altındaki çiçeğin fotoğrafını çekmek için sadece deklanşöre basmak yeterli olacaktır.

23 Eylül 2007 Pazar

Manzara Fotoğrafı


Manzara fotoğrafı çekmek isteyen kişi doğaya bağlıdır. Bir bulutlu havanın, sisin ya da bir yağmurlu havanın fotoğrafını çekmek ancak bu koşulların kendiliğinden oluşmasına bağlıdır. Kendiliğinden oluşan bu görüntülerden istediği etkiyi ve ifadeyi veren anı yakaladığı zaman fotoğraf oluşturabilir. Bu nedenle, manzara fotoğrafı çekmek isteyen kişinin öncelikle iyi bir gözlemci olması gerekmektedir. Doğayı bir avcı gibi taradıktan sonra burada bulacağı bir odak noktası fotoğrafın ilgi merkezi ve manzaraya açılan bir pencere olacaktır. Bu nokta uzakta bir dağ, bir binanın cephesi, bir grup ağaç, bir kuş veya bir insan olabilir. İlgi noktasının çok duyarlılıkla seçilmesi ve ilgiyi dışarıya çakacak etkenlerden oluşmaması gerekir. Çekimlerde kullanacağımız objektif 50 mm.lik bir objektif veya 35 mm.lik bir geniş açılı objektif olabilir. Geniş açılı objektifler kullanıldığında geri plandaki konuların olduğundan daha küçük görüleceğini unutmayalım. Manzara fotoğraflarının çekiminde en iyi ışık sabahın ilk saatleri ve akşam günbatımından birkaç saat önceki ışık koşullarıdır. Bu ışıklar konumuza yatay geleceği için hem konudaki kontrastlığı azaltır hem de derinlik duygusu yaratır.
Yukarıdaki fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün (Erfelek)

Ağrı Dağı fotoğrafı


Cüneyt Oğuztüzün 'ün bu Ağrı Dağı fotoğrafı Atlas dergisinin en güzel Türkiye fotoğraf yarışmasında birincilik adaylarından biri. Ağrı Dağının birçok fotoğrafını görmüştük daha önce ama bu benim gözüme çok farklı göründü.

22 Eylül 2007 Cumartesi

Fotoğraf - Umut Kaçar (Çoban Bayramı/Burdur)

Umut Kaçar bu fotoğrafla Çoban Bayramı sel felaketinde koyunlarını kurtarma çabası içersinde olan sorumluluk sahibi bir kahraman olarak görüntülemeyi başarmış. Fotoğraf Burdur' da çelimiş.

Türkiye Fotoğrafları Yarışması

Atlas Dergisi’nin Türkiye Fotoğrafları

En güzel 5 fotoğrafı seçin.

Türkiye’nin coğrafya ve keşif dergisi Atlas Nisan ayında 15. yaşına giriyor.

Ulaşılması zor coğrafyaları Türk okuyucusuna özgün fotoğraflar ve bilgilerle sunan Atlas muhabirlerinin 15 yıl boyunca en büyük gayreti Türkiye’nin zenginliklerini önce Türk insanına sonra da dünyaya sergilemek oldu. Derginiz, yaşadığımız yerleri öğrenmemiz ve değerlerimizin farkında olmamız için çabaladı.

Şimdi hurriyet.com.tr okurları, once, Atlas’ın, Türkiye çalışmalarından titizlikle derlenen fotoğrafları puanlayacak. Ardından da ilk beş fotoğrafı seçecek. Böylece En Güzel Türkiye fotoğrafları belirlenecek. İlk beş fotoğrafı doğru bilenler, Atlas Dergisi’nin bir yıllık e-aboneliğini kazanacak.
En Güzel Türkiye fotoğrafı yarışmasına siz de katılın.

13 Eylül 2007 Perşembe

Ortaköy Camii Fotoğrafı


Boğaziçi’nde Ortaköy semtinde ve sahildedir. Cami, Sultan Abdülmecid tarafından Mimar Nigoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılmıştır. Oldukça zarif bir yapı olan cami Barok üslubundadır. Boğaziçi’nde eşsiz bir konuma yerleştirilmiştir. Bütün selatin camilerinde olduğu gibi harim ve hünkar bölümü olmak üzere iki kısımdan oluşur. Geniş ve yüksek pencereler Boğaz’ın değişken ışıklarını caminin içine taşıyacak biçimde düzenlenmiştir.

Merdivenle çıkılan yapının tek şerefeli iki minaresi vardır. Duvarları beyaz kesme taştan yapılmıştır. Tek kubbenin duvarları pembe mozaiktendir. Mihrap mozaik ve mermerden, mimber ise somaki kaplı mermerden yapılmıştır.

Fotoğraf Tanımı

Fotoğraf Tanımı:
Fotoğraf kelimesi, Yunanca photo ışık ve Latince graph "iz bırakmak" sözcükleri birleştirilerek türetilmiş bir isimdir. Kelime anlamı, ışık yardımı ile iz bırakmaktır. Fotoğraf cisimlerden yansıyan elektromanyetik radyasyonun toplanıp odaklanmasıyla oluşturulur. En yaygın rastlanan fotoğraflar insan gözünün görebileceği kalıcı görüntüler yaratan dalga boylarıyla yaratılan fotoğraflardır.

Fotoğrafta en önemli unsur ışıktır. Işık üzerine vurduğu nesneleri görülebilir kıldığı gibi, fotoğraf oluşumuna da olanak sağlar. İşte bu yüzden fotoğrafı çekecek makinedeki objektif de önem arzetmektedir. Objektifin optik çapı ne kadar büyükse içeriye giren ışık miktarıda o kadar çok olacağından, fotoğraf çekiminde daha yüksek enstantaneler kullanılabilinecektir.

Çoğu fotoğraf, ışığı fotoğraf filmine, CCD’ye ya da CMOS görüntü algılayıcısına odaklayan fotoğraf makinesiyle çekilir. Nesneler ışığa duyarlı kağıdın üzerine yerleştirilip, ışığa maruz bırakılarak (fotogram) ya da bir tarayıcının üzerine konularak da fotoğraf elde edilebilir. İyi fotoğraf'ın ne olduğu her zaman tatrışma konusu olmuştur.

Dijital fotoğraf bilgisayar ortamında saklanan çeşitli dosya formatlarından oluşur. Bu formatlardan en popüler olanı sıkıştırılmış JPEG'dir. Diğer formatlar ise TIFF ve RAW formatlarıdır.

Fotoğrafın Tarihçesi

Görüntüyü görünür kılma kimyasal bazı işlemler gerektirir. "Gümüş ışıkla etkileştiğinde kararır" bilgisinden doğan sonuçları karanlık kutu (Camera Obscura) ile aynı anda, ilk kez deneyen Thomas Wedgwood'un kuramsal çıkarımları doğrudur. Ancak denemelerindeki ışıklama süresinin çok uzun olması, oluşan görüntüdeki kararmayı durduramaması, üstelik oldukça genç sayılacak yaştaki ölümü 1839'da, Sir John Herscel'in Yunanca'da türeterek "ışıkla yazmak" anlamında adlandırdığı "fotoğraf"ın mucidi olmasını engeller. Fransa'dan Joseph Nicephore Niepce, Louis Jacques Mande Daguerre, Hippolyte Bayard, ve İngiltere'den William Henry Fox Talbot bu başarıya ulaşırlar.1813'de Joseph Nicepore Niepce ışığa duyarlı bir levha üzerinde, kalıcı görüntüler elde etmeyi başarır. Niepce'in görüntüsü sekiz saat boyunca ışıklanır. 1829'da benzer çalışmalar yapan Louis-Jacques-Mande Daguerre'la ortaklık kurar. Niepce, çalışmaları bir yönteme dönüşemeden vefat eder.1835 yılına gelindiğinde, birgün Daguerre ışıklanmış bir levhayı içinde kimyasalların bulunduğu bir kaba yanlışlıkla koyar. Birkaç gün sonra levhayı farkettiğinde, elde ettiği sonuçtan kendi adını vereceği yöntemi bulur. "Daguerrotype" adını verdiği bu buluş, 1938'de Fransız Bilimler Akademisi'nce resmileştirilir.

Bu gelişme, halk arasında ilgi uyanmasına ve fotoğrafın yaygınlaşmasına yarar. Ayna görüntüsünün tersinin elde edildiği bu yöntemde; bir gümüş levha, iyot buharına tutulur, yüzeyinde gümüş iyodürden oluşan bir tabaka elde edilir, bu yüzey, karanlık kutu yeterince ışıklandıktan sonra civa buharıyla yıkanır. Benzer çalışmaları İngiltere'de sürdüren William Henry Fox Talbot 1839'da karanlık kutu ile edinilen ilk kalıcı görüntüyü kendisinin bulduğunu ileri sürse de ilgi ve kabul görmedi. Çalışmalarını sonraki yıllarda da sürdüren Talbot negatif/pozitif işlemlerini içeren "Calotype" adını verdiği yönteminde; gümüş tuzlarına batırılmış bir kağıt kullanarak elde edilen negatif görüntülerden, yine aynı teknikle hazırlanmış kağıtlara istenilen sayıda pozitif fotoğraf basmayı başarır.

Uzun Göl


Uzungölden göller bölgesine muhteşem görüntüler içerisinde, şırıl şırıl akan suların işlğinde bir vadiden gidiyorsunuz.